İNÜ Bülten 45.İNÜBÜLTEN | Page 23

Resulullah ile beraberliği bulunan kimse sahabidir. Bu üç tanıma göre Peygamberle bir arada bulunup görmek zikir edilir geniş tanım ve en tartışılan tanım ise İbn-ü Hacer’in görüşüdür: Resulullah ‘mülaki olan ve İslam üzerine ölen kimsedir’ der. Hadislerin hiçbiri kafadan söylenen terimler değildir. Mutlaka dayandırıldıkları temel vardır. Hadisçiler tarafından tüm sahabeler adil kabul edilir ve adaletlerinden şüphe duyulmaz. Adaletten kasıt hadisçilerin büyük günah işlememeleri ve küçük günahta da ısrarcı olmamalarıdır.’’ Emine Çelebi tarihçilerin sahabe anlayışı konusunda şöyle konuştu: “İslam tarihi Müslümanların yazdıkları ve Müslümanlara yazılanlar olarak tebliğ edilmektedir. Müslüman tarihçi olayları inceleyip sentez yapmalıdır. Hadiselere bütüncül bakmalıdır. Böylece Müslüman tarihçinin objektif olması gerektiği gerçeği ortaya çıkar. Ulaştırılan her haberi içeriğine dokunmaksızın tarihi olguyu anlamaya çalışmalıdır. İslam kitapları kaynaklarından en önemlisi olan İbn-i Sad’ın ‘Tabakat’ eserinde ve işlediği konularda İslam kaynaklarından bahsetmiştir.’’ Fakihlerin sahabe anlayışını İlahiyat Fakültesinden Habibe Yetiş şu şekilde anlattı: “Fakihlerin yaptıkları ekilektik tanıma dayanarak Peygamberin sağlığında ona iman etmiş, sohbet etmiş çeşitli alanlarda yanında bulunmuş, ona tabii olmuş, inanmış hiçbir şey rivayet etmese de iman üzere ölmüş kişidir. Bazı âlimler sahabe sayılmak için belirli bir zaman geçmesi gerektiğini savunurken bazı âlimler ise peygamberle bir arada bulunan kişilerinde sahabe sayıldığını, ondan hadis rivayet ettiğini söyler. Yani kısacası âlimlerin farklı şart ve düşünceleri vardır. Adalet konusunda ise adaletli davrananların kurtuluşa ermiş sahabeler olduklarını söylerler.” İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman’ın isteği üzerine kürsüye gelen Başbakan Başmüşaviri Doç. Dr. Necdet Subaşı “İlahiyatın öne çıkmasını ülkemizin gelişimi için yeni fikirler ve zamana bağlı olarak saygın literatürü de bir din olarak almalı ve âlimler kendi gerçek zamanlarının sahipleri olmalıdırlar. Âlimler sorumluluklarının gereği olarak dini öne çıkararak dini aktif hale getirmeye çalışmalı. Bizler yüzünden yara alan din kimseye kaptırılmamalı ve her zaman canlı tutulmalıdır.’’ dedi. Haber: Nazime CAVLAN - Şükran SULUBAY İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ HABER BÜLTENİ 20