Ahir: Bak şu karşımızda Babüssaade var, yani Saadet Kapısı. Bu kapı sultanı temsil eder; sembolik olarak
sultanın evinin kapısıdır. Sence kapının üzerindeki yazıyı ve diğerlerini, süs için mi yapılmıştır? Sultan
bu kapıdan çıkarken görülsün diye var bu yazı ve mealen şöyle yazıyor: Hikmetin başı, Allah korkusudur.
Bak has odaya, hani Hırka-i Saadet odası. Burası padişahın oturduğu şahsî odası idi. Padişahlar bura-
da yalnız uyurdu. Mukaddes emanetleri Mısır Seferi dönüşünde getiren Yavuz Sultan Selim Han, başta
Allah Resulü’nün (s.a.v.) hırkası olmak üzere diğer emanetleri buraya koydurdu. Bir düşünsene burada
yaşarken, oturup kalkarken nelere nelere dikkat ettiler?.. Bak kapısının üzerindeki kitabede, Efendimize
(s.a.v.) ait emanetler olduğu için, O (s.a.v.) içerideymiş gibi girilirken verilsin diye “Selam” yazılı. Yine kapı-
da, Mevlana Hazretlerinin (r.a.) mesnevisinden alınan mısrada şöyle diyor: ‘‘Bütün kapılar kapatılmıştır,
sadece senin kapın açıktır ki Ya Resulallah (s.a.v.) , garipler başka yol bulmaya.”
Modern: Her yerde bir ayet, bir hadis… Yani onca kudret sahibi cihan sultanları, gaflete düşüp hata
etmesinler, kibirlenmesinler diye çekidüzen verdirici, hatırlatıcı onca ayet, hadis ve sözler yazdırılmış.
Sanırım demek istediğin, son zamanlarda dünya zevklerinden fazlaca paylanan sultanlar bunları gör-
mekten adetâ rahatsız olup altından ve billurdan avizelere, tabiat resimleri ile süslü duvarlara, altın
varaklı çerçeveleri olan İtalyan ressamların manzara tabloları ile dolu duvarları görüp teselli aramayı
tercih etmişler…
Ahir: Kesin bir şey diyemeyiz elbette. Bu haksızlık ve belki o sultanlara iftira atmak olur fakat fikir yü-
rütmeye ve düşünmeye de mecburuz. Bir şeyleri sorgulamak, hata nerede diye aramak borcundayız.
Belki geldikleri nokta onları bu kasıt olmasa da düşündüğümüz durumun içine bırakıverdi.
Modern: Biliyor musun kardeşim? Daha önceleri de sarayı gezmiştim ama hazine dairesindeki kaşıkçı
elmaslarına, yakutlu hançere, daha nice mücevherlere bakmış ve “ Offf beee! Kim bilir kaç para eder?”
deyip geçmiş, sarayı hiç böyle değerlendirmemiştim. Şimdi Osmanlıyı tanır gibi oldum. Bir parça da olsa
burada yaşanan hayatı soludum ve hatta o devirlere gittiğimi zannettim. Sana teşekkür ederim.
Ahir: Rica ederim kardeşim. Bir eşyaya bakıp bir mekânı gezerken adetâ onun ruhuna da inebilmeyi,
ondaki yaşanmışlıkları müşahade edebilmeyi bilmemiz gerek. Başka türlü nasıl anlamlandırabiliriz ha-
yatı, nasıl tecrübe ediniriz?
Modern: Ahir bir şey fark ettim, biz bu müzede kutsal emanetler odasını gezerken senin anlattıklarınla
birlikte düşünüyo