ÖZGÜRCE KAZANMA DEVRİ BAŞLIYOR ÖZGÜRCE KAZANMA DEVRİ BAŞLIYOR | Seite 23

dakikada teslim garantisi vermek’ yerine paradigmayı ‘30 dakikanız var’a çevirdiler böylece 30 dakika kullanıma yani Dominos ’un DNA ‘sı kullanılmış oldu. Korkusuz bir yaklaşım sergilemek gerekir. Çünkü belirsizlik çağında korkusuz olmak bizi cesaretlendirir. Ancak bu korkusuzca davranma sebebiyle de birçok dev marka iflas etmiştir. Aslında burada korkusuz olmak mantıksız olmak anlamına gelmemektedir veya korku nedir bilmemek değildir kesinlikle. Önemli olan makul ve mantıklı kararlar çerçevesinde cesur, dinamik ve yenilikçi olabilmeliyiz. Peki bilinmezlikten korkarken var olduğumuz durumdan neden korkmayız? çünkü o duruma alışkınızdır. Doğru mu? Ama aslında vasat durumumuzdan da korkmamız gerekmektedir. Bazı şeyleri değiştirmek için cesur ve mantıklı olmalıyız. Korku aslında iyi bir haberci de olabilir. Çünkü korkumuz arttıkça gerçekten yeni ve taze şeylere yaklaştığımızı hissedebiliyoruz. Hepimiz bilinmeyenden korkarız, bildiklerimizden korkmayız. Yani korktuğumuzda, bilmediğimiz bir duruma doğru ilerlediğimizde onu öğrenmek için çaba göstermeliyiz. Ondan kaçmak bir çözüm yolu değildir. Hata yapmaktan, düşmekten korkmamalıyız. Hata yaptıkça, düştükçe birlerinden bizi kurtarmasını ya da kaldırmasını beklememeliyiz. Tekrar tekrar denemeliyiz. Bu yolda, bu belirsizlik yolunda çabalarımız bizi daha mutlu bir insan yapacaktır. Çünkü çabaladıkça ve karşılığını aldıkça mutlu olacağız, çabalamadan elde ettiğimiz hiçbir şeyin kıymetini bilmeyeceğiz. Düşmek bir başarısızlık demek değildir kesinlikle. Düşmek de başarı yolunun bir parçasıdır aslında. Hiç kimse hata yapmak istemez, haksız duruma düşmek istemez ama eğer İnovasyon doğrultusunda ilerlemeye karar verdiysek hata yapmak konusunda da cesur olmalıyız. Gerçek anlamda büyük bir inovasyon yapmak istiyorsak o binlerce belki de milyonlarca yanlış hata bize yeni bir fikir getirebilir. Bu yüzden sonuca değil gidişata bakmalıyız. Düşmek de bu yolun bir parçasıdır bunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Aklınızda bir fikir varsa eğer mümkün olduğunca büyük düşünmeliyiz ama gerçekten büyük düşünmeliyiz. Sonra bir köşeye çekilip aslında bu düşüncenin yeterince büyük olmadığını kendimize ispatlamalıyız. Müşterilerin bakış açısından kendimizi gözlemlemeliyiz ve detaylı bir analiz yapmalıyız. Acaba gerçekten ihtiyaçları karşılıyor mu? Müşterilerin gerçekten böyle bir ürüne ihtiyacı var mı? Ayrıca bize farklı bakış açıları kazandıracak kişiler gerekmektedir. Bunlar ise farklı düşünen tasarımcılar olabilir ya da müşterilerden geribildirim alabiliriz ve hatta ve hatta rakiplerimizden bile farklı bir bakış açısı yakalayabiliriz. Bir sonraki ise düşüncelerimizin yeterince küçük olduğundan da emin olmalıyız. Peki ya pazarda diğer rakiplerin unuttuğu ve bizim bu alanda egemenlik kuracağımız durumlar söz konusu mudur? Kendilerinde inovasyon yapacağımız kişiler ve gruplar var mıdır? Örnek vermek gerekirse Amazon retweet özelliğini hepimiz seviyoruz veya iPod piyasaya sunulduğunda insanlara araba teybine farklı bir bakış açısı kazandırmıştı. Teyp üreticisi firmalar kendilerini basit bir Jak girişi ekleyerek çok hızlı adapte olabildiler. İşte bizimde kendimize sormamız gereken en büyük sorulardan bir tanesi, kimsenin girmeyeceğini söylediği veya daha önce hiç düşünmediği ve bizim de esin kaynağı olabileceğimiz alanlar var mıdır? Ürünümüz mutlak niteliklere sahip midir? Ürünlerimiz acaba en büyük, en küçük, en yavaş, en hızlı en gürültülü, en sessiz gibi ‘en’leri var mıdır? Hangi niteliklerimizin karşılığında veya yanında daha sözcüğü yer alabilir. Ürünlerimizi en eklemek için daha neler katabiliriz? Tabii ki biz ‘en’ dedikçe rakiplerimiz bize ‘daha’ diyerek karşılık verecektir. Biz de onlara ‘daha’ diyerek karşılık verebiliriz ama bu bizi çıkmaz bir döngüye götürebilir. 22