Eğlence başlasın. Bize de bu yakışır. Sızım sızım sızlayan ikilemlerim bugün başka
yerlere seyahat etsin. Taarruza başlasın sokak araları. Bu kalabalık ne? Yine mi
başlamış sebepsiz çelişkiler, yine mi başlamış istemsiz eylemler. Nedir bu afaki
fikirlerim. Adım attıkça ilerliyorum. Nereye? Yahut geriliyorum.
Düşünceleri bulanık bir suda balık gibiydi. Nereden ne çıkacağından habersiz
düşünüp duruyordu.
Ayakkabılarının bağcığı çözülmüştü. Üşengeçlik baş belasıydı, bilmez miydi?
Nerede bağlasaydı? Sırtındaki çanta gevşekçeydi. Aklında bir defter vardı yaza yaza
gidiyordu. (Şu gökdelenler olmasaydı ne güzel olurdu. Bizans, Osmanlı ve
Cumhuriyet savaşı hala devam ediyordu bu şehirde. Binalar, heykeller, mabetler,
duygular her şey savaşıyordu.) Hesap veriyordu vicdanına. Menfi mizacı kalbine
sirayet etmiş miydi? Zannediyordu ki tüm düşüncesi buydu, bundan ibaretti.
Birazdan Sevda’yı gördü. Saçları savruk, ahvali durgun. Bir elinde büyük bir çanta
vardı. Dizinin altına kadar bir etek giymişti. Rüzgar vurdukça eliyle tutuyordu.Dedim
ya Sevda gözlerini ezberlemişti Ali’nin. Nasıl anlardı bilmem ama bakışlarından
çözerdi tüm hikâyeyi. Ölümü anlamazdı bir. Ali’nin gözleri ölüme baktı mı
anlamazdı. Ölümü görmüştü Ali hiç görülmeyecek yaşta. Deniz ölüm demek miydi?
Yoksa mavi uçsuz bucaksız bir hasret miydi? Bilmiyordu.
Yeşil kokulu pastanelerine geçtiler. Küçük tabureler ortası cam, yuvarlak masaların
etrafına dizilmişti. Duvarlarda sonsuzluğa giden yolların resmedildiği tablolar vardı
ama farklıydı her biri ötekinden. Tek ortaklıkları sonsuzluktu. Nasıl bir şey bu
tahayyül edemediğimiz sonsuzluk. Ağaçlıklar vardı, göller birde yol. Ali, Sevda’ya
yakındı lakin bir o kadar uzak. Nedir bu yorgunluk bu kaçış? O tablolara hasretti Ali.
Sonsuzluğa hasretti. Bilinmezliğe hasretti. Belki o yolun sonunda hayran kaldığı
çocukluğu saklıydı. Bilmiyordu.
Ali’ye baktı Sevda:
-Nedir bu halin?
-Bilmem.
-Niye çağırdın beni?
-Sevmeye
-Sevmiyor muydun?
-Seviyordum sevmesine lakin daha çok sevmeye çağırdım seni.
Sustu Sevda. İki çay dedi Ali. Hemen dedi garson. Yan masa kalktı ayağa. Hesabı
ödedi çıktı. Ali’yi böyle görmemişti Sevda. Tanımamıştı sanki. Bu yüzdendi susuşu.
Tanımadıklarıyla muhabbet etmeyi sevmezdi. Ruhunu unutmuştu bir anda. Sonra
19