Yelkensiz 1. Yıl Özel E-Dergi Yelkensiz | Page 20

AH ŞU GÖKDELENLER Sabahattin Yücel Ali her evden çıkışında ilk önce sola dönerdi birkaç adım attıktan sonra aslında sağın daha yakın olduğunu fark edip geri dönerdi. Aslında bu onun alışkanlığıydı. Her çıkışında bir daha yapmam demesi gibi. Çok geçmeden mahalle parkına geldi. Bildiği bakkala uğradı. Bildiği yollardan geçti. Bildiklerine selam verdi. Gökdelenleri düşündü yine. Ah şu gökdelenler! Güzelim şehri mahvettiler. Yeniden doğar gibi baştan her başlayışında bunları yapardı. Aslında bunları hep yapması da bir alışkanlıktı. Gökdelenleri düşünmesi de öyle. Yedikule'nin orada dolmuş bekleyen kalabalığa katıldı. Sanki sırdaş bir dostluktu bu kalabalık. Hep aynı yüzler beklerdi burada. Memuru, işçisi aynı dolmuşa binerdi. Siyaset, ay sonu, ev işleri gibi dünya işleri konuşulmaya başlandı mı yol hemen bitiverirdi. Ama Ali hiç tanışmadı hiç biriyle. Belki de bu hiç onun için var idi. Var olmak belki de hiçlikten geçiyor diye düşünüyordu. Bilmiyordu. Ali seyretmeye doyamazdı denizi. Öyle ki Ali uzun uzun seyre dalınca Sevda atılıverirdi. 'Bir bu zamanda okuyamıyorum gözlerini, ne düşünüyorsun?' derdi, derdi ama demesi Ali'nin anlatmasına kâfi değildi. Belki babasının ihtirasını seyrediyordu. Belki anasının yalnızlığına isyan ediyordu. Bilmiyordu. Baştan sonlanmıştı Ali'nin hikâyesi. Babası zengindi. Malı, itibarı tüm vilayette bilinirdi. Kader işte bir gecede mahvoldu dünya nimetleri. Sessizliğe mahkûm oldu tüm tantana. Babası bir dost edinmişti kendine. Öğrenmişti anası nereden bilinmez. Sonraları ahı tutmuştu. Çok geçmeden kalpten gitmişti adam. Ali küçüktü babası göçünce ama bilirdi hatırasını. Yalnız kaldığını da bilirdi. Anası ise bir başına kalmıştı dünya ilinde. Bir eve kapanmıştı. Geriye bir Ali bir dünya kalmıştı. Ne yapacaktı bu iki başa çıkılmazla. Bilmiyordu. Dolmuş nihayet gelmişti Şişhane'ye. Şoför bir yandan acele acele para sayıp bir yandan yolcuların inmesini bekliyordu. Ali yürümeye başladı, Tarlabaşında bir büfeden sigara alıp düşünmeye başlamıştı gökdelenleri. Ah şu gökdelenler! Güzelim şehri mahvettiler. Hızlı hızlı geçiyordu arabalar. Bir taksi yanaştı, el etti Ali git diye. Mini etek giymiş bir kadın ağlıyordu. Laf yemişti besbelli kendini yiğit sanan bir müptezelden. Midyeci iri yarı bir adama limonlayıp midye yediriyordu. Çocuğun teki kaldırımda oynayacağına dileniyordu. Bir polis kimlik soruyordu. Sessizlikten hiç sarsılmıyordu, hiçten de öyle. Bir bitirişi vardı ki nasıl olurda bir bitmişlik başka başlangıçların izi olmasın? Diyordunuz. Nasıl yapabiliyordu gökyüzüne söz geçirebilmeyi? Nasıl..? Ah nasıl diye başladı işte hikâye. Hikâye, neye göre? Basit, çalakalem yazılmış lise edebiyat kitabındaki gibi mi? Bilmiyordu 18