Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 16

kardeşi de dışarıda çalışmaya başlamıştır. Kısa sürede Gregor’ un değişmiş halini benimseyen ailesi, özellikle babası, onları anlayamadığını düşünerek ona bir böcekmiş gibi davranmaya başlar. Ona şiddet uygular ama annesi onun sadece hasta olduğunu ve bir süre sonra eski haline geri döneceğini düşünür ve bu yüzden onu, evladını hala eskisi gibi görür gözünde ama nedense karşısında her görüşünde ayılıp bayılmaktan kendini alamaz. Tüm bunlardan dolayı aile Gregor’ un bakımını kız kardeşine yüklemiştir ve kız kardeşi de bunu severek kabul etmiş ve zaman içinde kendine olan özgüveni bu sayede artmıştır. Onunla başkasının ilgilenmesine asla izin vermemekte, bunu bir hakaret saymaktadır. Elde bulunan küçük çaplı servetin onları en çok bir sene idare edeceği anlaşılınca aile, geçinmek için gerekli olan parayı çalışarak kazanmaya başlamış fakat bu da yeterli gelmeyince evi kiraya vermişlerdir. Gregor ailesini böylesine zor durumlara düşürdüğü için sürekli kendisini suçlamakta, yaptıkları konuşmalarda sürekli içinde bulundukları sıkıntıları dile getirdikleri için yarası gün geçtikçe büyümektedir. Babasının kaba kuvveti ona ölümcül bir yara kazandırmıştır ama onun ölmesini sağlamamıştır fakat Gregor, ailesini içinde bulundukları durumdan kurtarmak için kendi varlığından vazgeçmiştir. Onun ardından normale dönen hayatlarında anne, baba ve kardeşi kendi gelecekleri hakkında planlar yapmaya başlamışlardır ve her şeyin olması gerektiği gibi olduğundan dolayı mutlu olmuşlardır. Hayatlarının akışına kaldıkları yerden devam etmeyi planlamaktadırlar. Gregor aslında benim, aslında sensin, aslında o. Gregor aslında onun hikayesini okuyup onun gibi hissedebilen herkes. Gregor’ un geçirdiği dönüşüm onun farkındalığını simgeler. İnsan olduğunu iddia edenler ile böcek olanlar arasında verilen savaşlardan biridir aslında anlatılan hikaye. Bize hayat tarafından dayatılanların ve bunların ne kadarına uyduğumuzun farkında olmamıza bağlıdır böcek ya da insan olmamız. Seçim bize kalmıştır; önümüze bir yol ayrımı çıkar birini seçmek zorundayızdır. Aslında bu ayrımın varlığını fark ettiğimizde başlar her şey. Artık dönüş yoktur çünkü ya sürünün bir parçasısındır ya da değilsindir. Sürünün parçası olmayı kabul etmek kolay olanı seçmek ve yaşadığını sanmaktan öteye gitmez, gidemez. Gregor hayatında bu ayrımı görmüş ve zor olanı seçmiştir. Ailesi tarafından gördüğü tepkiler ise beklenenlerdir. Dışlamak ve uzaklaştırmak … Çünkü bütünü, sürüyü bozabilir ufak böcekler. Annesi durumuna üzülmektedir çünkü hasta olduğuna inanmaktadır ve bir gün iyileşeceğine. Ama kime ve neye göre hasta? Bu noktada böcek olmakla deli ya da şizofreni olmak arasında bir fark var mı yok mu onu sorgulamak gerekli sanırım. Bence bir fark yok hepsi aynı notaya basıyor. Hayatın monotonluğunun farkında olmak ve sürüden ayrılmak, kendine dönüşü gerektirir. Çocuksu saflığı tekrar keşfedebilmeyi. Duyguların varlığını keşfetmeyi, kendini özgür kılabilmeyi. Bunu başarmaya çalıştığın, başarabildiğin ölçüde varsındır. Böyle hissedenler bencilliği bilmezler. Aslına bakılırsa sevmekten başkasını bilmezler. Bu yüzden sürekli incinirler, yıpranırlar ve yıpratılırlar. Varlıkları ve yaptıkları anlaşılmaz. Sanırım Kafka’ nın bir başka hayvanı değil de böceği seçmesi bundan kaynaklanır. Darbelere daha dayanıklı, düşmekten korkmayan ve kolayca yaralanıp ölmeyen bir hayvan olması nedeniyle. Nitekim Gregor’ un ölümü herhangi bir darbeden kaynaklanmamaktadır. Bencil olmamasının bedelini hayatıyla ödemiştir çünkü

16 kahramanımız, diğerlerinin yaşayışlarını tekrar düzene sokabilmek ve isteklerini yerine getirebilmek için başka seçeneği yoktur. Her ne kadar arada sırada bencil olmayı ve ona yemek vermedikleri için kilere inip yemeyeceğini bildiği halde payına düşeni almayı düşünse bile bunu yapmaz, yapamaz. Kafka’ nın ailesine bu şekilde bakışı onun sürdüğü yaşamdan kaynaklanmaktadır. O, hikayelerinde özlediği yaşamı yazmak yerine yaşadığı yaşamı yazmayı seçmiştir. Bundan, Kafka’ nın böyle yaşamaktan memnun olduğu sonucunu çıkartabilir miyiz? Babasının gölgesi altında ezilen Kafka, en başından beri yazmayı istemiş fakat geçimini sağlayabilmek için hukuk okumaya karar vermiştir. Her ne kadar yazmasına engel olduğu için aldığı avukatlık eğitiminden de, daha sonradan çalışacağı pazarlama şirketindeki işinden de nefret etmesine rağmen çalışkan ve istikrarlı bir insan olmuştur. Yazılarındaki karamsarlığa karşın gerçek hayatında oldukça neşeli ve yardım sever olduğunu biliyoruz. Ve bu noktada bir çelişki ortaya çıkıyor. Kafka iki yaşamı aynı anda yaşıyor. Yaşadığı an olan, şimdiki zaman dilimini içeren aralıkta hissettiği gibi değil hissetmesi gerektiği gibi, yazarken ise hissettiği gibi. Kafka; yazılanları, yazılması gerekenleri dışarıya atılması gereken safra olarak nitelendirmektedir ve bu safrayı atabilmesi için geceler ona yetersiz gelmektedir. Tüm bunlar daha önce sunduğumuz şizofren olma tezini destekliyor bir ucundan. Aksi taktirde bir insanın böyle bir hayatta yaşaması olanaksızlaşır. Bundan kurtulmaya çalışması, birinden birini seçip sürekli öyle yaşamaya çalışması onu ölüme sürüklemekten başka işe yaramaz çünkü yaşaması için gerekli olan yanının kaybetmiş olur hangi parçasını seçerse seçsin.