Serbest Kürsü
22
bunun ülkesinin kadınlarının katılımı olmaksızın imkansız olduğuna inanıyordu ve onları geleneksel esaretin sembolü başörtüsünü yasaklayarak özgürlüklerine kavuşturdu. Rıza Şahi kadın bedeni gibi laik-modernleşmeci bir alanı siyasi gündeme alan ve din adamlarının etkisini azaltmaya yönelik bir adım atan ilk İranlı yöneticiydi fakat sonuncusu olmadı.”[5]
Hak verirsiniz ki Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde realite kazanarak tüm dünyayı etkileyen çağdaşlaşma fikirleri, kısa süre içerisinde dini otoritenin az ya da aşırı her zaman mevcut olduğu İran gibi bir ülkede bile yayılmaya, hatta ülke yönetiminin düşünce yapısını şekillendirmeye başlamıştır. Bilinmesini isterim ki, burada öne çıkan nokta “başörtüsü” kavramının bir dinsel figür değil toplumca ağırlaştırılmış ve dogmatize edilerek günümüze getirilmiş bir gelenek olmasına karşı takınılan son derece yerinde bir tavırdır.
Dönemin bir de diğer yüzüne bakmamız gerekirse, İslamcı din adamları o zaman da – aynı yetmiş yıl sonrası gibi- üniversiteyi kadın ve erkeklerin birlikte bulunduğu ve ders adı altında kirli işler çevirdiği umumi bir yer olarak nitelendiriyorlardı. İşte bu kafa yapısıyla türeyen kişiler zamanla, özellikle de “Ayetullah Ruhullah Humeyni” adlı din adamının Şah hükumetine karşı verdiği tehditkar vaazler sebebiyle sürülmesinden sonra çok daha büyük bir kitle kazanmaya başlayacak, Musaddık’ın kanserden ölmesiyle Musaddık taraftarlarının da Batı’ya ve ABD’ye nefret duymasıyla Şah giderek yalnızlaşacaktı. 1977 Ocak ayında Başkan Jimmy Carter’ın yeni yıl kutlaması için Tahran’a gelmesi, medyanın gözü önünde Şah ile şampanya kadehleri tokuşturmasının[6] ardından Kum’da ayaklanmalar, sinema yakmalar ve bini aşkın ölü gerçeğiyle yüzbinleri sokağa döken yürüyüşler ardı ardına yaşandı. Fakat çok az kesim aslında iki tarafın da İran’ın iyiliğini istemediğini, bu yaşananların birer oyun olduğunu, ileride yaşanacakların çok daha vahim şeyler olacağını öngörebiliyordu. Bunlardan biri de tabiki Ebadi’ydi: “Kiminle daha çok ortak noktam vardı? Sıradan İranlıların molla liderliğindeki muhalefeti mi yoksa görevlilerinin pahalı fransız şampanyalarıyla ıslatılan partilerde Amerikalı yıldızlarla eğlenen Şah’ın altın yaldızlı sarayıyla mı...”[7]
Siyasi hareketliliğin tüm ülkeyi sarmasının ardından Humeyni, taraftarlarına çok sert bir bildiri yayınlayarak bakanların bakanlıktan çıkartılması talimatını vermesinin üzerinden çok geçmeden Şah’ın bakanlıktaki resmi indirildi. Şah, 1979 yılı Ocak ayında ülkesini terk etti. Askeri yönetim yürürlüğe kondu ve akabinde 9’dan sonra sokağa çıkma yasakları, her gün olaylı ölümler, kıyım ve yıkım silsilesi devam etti. Görünüşe göre batı neoemperyalizmi+din sömürücülüğüne yirmi beş sene, ülkenin gidişatını tepetaklak etmek için çok rahat yetmişti.
Sonrasını Shirin Khanım çok güzel özetliyor: “Gerçekte hiçbirimiz devrimi tam olarak kavrayamamıştık. Ne kadar da aptalmışız...”
“Gerçekte hiçbirimiz devrimi tam olarak kavrayamamıştık. Ne kadar da aptalmışız...”
Shirin Ebadi