UHDK Dergi Şuan yayimlanış | Seite 25

Serbest Kürsü

23

Tüm resmi kurumlara getirilen başörtüsü kullanım şartı, kravatın “batının şerri” kabul edilmesi, yoksul ve kirli görünme arzusu ve çabası yeni anayasa çalışmalarında ağır dini ve gerici şartlar... Devrimin özgürlük ve bağımsızlık düşünceleri kayıplara karışmıştı. Getirilen İslami Ceza Kanunu uygulamasıyla yerleştirilen çarpıcı yasalardan bir kısmı şöyleydi: “Kadına biçilen değer, erkeğinkinin yarısı kadardı; örneğin sokakta bir kadına araba çarpsa, kadının ailesine ödenecek tazminat, erkeğe ödenecek olanın yarısı kadardı; kadına ödenecek tazminat erkeğinkinin yarısı kadardı; kadının mahmekedeki tanıklığının erkeğinkinin yarısı kadar hükmü vardı...) Her gün bunlar gibi birçok nedensiz ve keyfi yasa meclisten geçiyordu. Humeyni’nin yasalara karşı çıkanları İslam karşıtı ve düşmanı ilan etmesinin ardından bu etiketi yememek için de kimse itiraz etmiyordu. 1980 yılında Amerika’dan aldığı sihalarla İran’a savaş açarak sonunu hazırlayan Saddam’ı da bir kenara bırakırsak, sonuç olarak İran’ın bugünü bu aşamalarla şekillenmiş oldu. Çok değil, 1996 yılında 3 “güya Müslüman” erkeğin 12 yaşındaki “Leila Fathi”yi tecavüz ettikten sonra neler yaşandığınahep birlikte şahit olduk.[8]

Bütün bu konuştuklarımızın üzerinden geçecek önemli bir alıntıyı da Ovid Demaris’ten yapıyorum: “İran Başbakanı Muhammed Musaddık, 1952’de petrol alanlarının millileştirilmesinin ülkenin yararına olacağına karar verdiği zaman, CIA onu hemen yerinden ediverdi. Musaddık’ı deviren, Şah’ı destekleyen ordu, Amerika tarafından eğitilmiş ve donatılmıştı.”[9]

1954’te Temsilciler Meclisi Yurtdışı İşler Komitesi önünde Tuğgeneral George C. Stewart şöyle anlatır: “Bu bunalım patlak verip de her şey çökmek üzereyken, orduya hemen olağanüstü durum gereğince battaniyeler, üniformalar, çizmeler, jeneratör ve sağlık malzemesi verdik; bunlar ordunun Şah’ı desteklemesini mümkün kılacaktı. Ellerindeki silahlar, kamyonlar, zırhlı arabalar ve radyo bağlantıları hep askeri yardım programı adı altında verilmişti.”[10]

Görülüyor ki Filipinler’de Marcos, Vietnam’da Kaoki gibi İran’da da Oğul Rıza Pehlevi ve Ruhullah Humeyni de batı çıkarları odaklı birer temsilciden ibaret liderlerdir. Bakın M.Emin Değer, “Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke: Oltadaki Balık Türkiye” adlı kitabında bu konu hakkında neler demiş:

“1960’lı ve 70’li yıllarda, ABD yardımı alan ülkelerin tümüne yakını, askeri yönetim altındadır. 1960 sonrası az gelişmiş ülkelerde ABD tipi özgürlükçü demokrasiler(!) askeri yönetimlerle yerleşmiştir. Nerede ABD yanlısı hükümetlerin iktidarda tutunması zorluklarla karşı karşıyaysa, orada askerlerin yönetime el koyduğu görülürdü.”[11]