UHDK Dergi Şuan yayimlanış | Page 23

Serbest Kürsü

21

bir hale getiren “petrol endüstrisini kamulaştırma” kararı onu İranlıların gözünde ulusal bir kahramana dönüştürmüştü. Bu önemli karardan tam iki yıl sonra, hesapları altüst olan batılı devletler bir ikinci planı devreye sokup Teddy oğlu Kermit Roosevelt’i Tahran’a gönderdi. Roosevelt, oradaki yoksul halkı yalan yanlış bilgilerle Musaddık’a karşı ayaklandırarak ve kendisine verilen $1.000.000’lık bütçeyle İran gazete manşetlerinin hazırlanışını bizzat aranje ederek başbakanı devirmek amacıyla

yapılacak bir “yapay” darbenin kontrolünü eline almış oldu. Şah ise, tüm bunların üzerine Roosevelt’e teşekkürlerini ilettikten sonra Musaddık’ın askeri mahkeme hakiminin verdiği idam cezasını “bağışlayıcı ve gerçek Müslüman” maskesine bürünmek amacıyla, “Şah’ın üstün merhameti” adı altında üç yıl süreyle hapis cezasına düşürmüştü.

Bu kadar yoğun tarihsel bilginin ardından gelin biraz da Musaddık dönemi İran’ını tanıyalım: Belirli bir din olgusunun yerleşmiş olduğu topraklarda, üniversitelerde kadınların erkeklerle beraber ve eşit ortamda okuduğu; aynı derslik, yemekhane ve kütüphaneyi kullandığı; kadınların tıp, mühendislik hukuk gibi alanlara en az erkekler kadar rağbet ettiği; ataerkil yapının İran toplumunda etkisini yeni yeni yitirmeye başladığı; kızların araba kullanabildiği; pazardan alışveriş yapabildiği bir İran’dan bahsediyorum. Ev ortamında kardeşler arasında cinsiyet eşitliği, eşler arasında paylaşıma dayalı iş bölümü, evlilikte kadın ve erkeğin neredeyse[4] eşitliği, kızlı-erkekli sosyalleşmenin mevcut bulunduğu zamanlardan bahsediyorum. Bütün şehirde –özellikle de üniversitelerde- mini etek giyen şık genç kadınlardan, “Twigy” modasının İran’da yayılabildiği zamanlardan bahsediyorum... İktidarı oğluna devretmek zorunda bırakılan Baba Rıza Şah’ı biraz daha yakından tanımanız için size Nobel Barış Ödülünü dünyada layığıyla kazanan yegane insanın, İran’ın bu buhranlı dönemlerinin her saniyesini yaşamış cesur, bilge hukukçu bir İranlı kadının, bana da bu konuda araştırma yapmam için ilham veren Shirin Ebadi’nin “İran Uyanıyor” adlı kitabından bir kesit sunuyorum: “Annem, ailesi kızlarının başlarını kapatması konusunda ısrar edecek kadar gelenekçi bir aile olmadığından başörtüsü takmazmış. Kendini 1926’da İran hükümdarı olarak taçlandıran Rıza Şah’ın modernleşme açılımının bir parçası olarak “hejabın” yani örtünmenin yasaklandığına tanıklık etmiş. Köy ve köylülerden oluşan devasa bir coğrafyayı bir gecede, demiryolları ve hukuk sistemi bulunan merkezi bir ulus haline getirmek zorlu bir işti. Rıza Şah, bunun ülkesinin kadınlarının katılımı olmaksızın imkansız olduğuna inanıyordu ve onları geleneksel esaretin sembolü başörtüsünü yasaklayarak özgürlüklerine kavuşturdu. Rıza Şahi kadın bedeni gibi laik-modernleşmeci bir alanı siyasi gündeme alan ve din adamlarının etkisini azaltmaya yönelik bir adım atan ilk İranlı yöneticiydi fakat sonuncusu olmadı.”[5