TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 47

NEM perdeleri hızlıca çekip kurtulmak istediği bir çöp yığını gibi taşıdığı bedenini yatağa bıraktı. Sabaha kadar uyanık kalacağını biliyordu. Ve ofiste tüm gün uyuklayacağını da. Müdür üçüncü kez onu odasına çağırıp bu işi yalnızca Edip sayesinde aldığını, şansını fazla zorlamaması gerek- tiğini söyleyecekti; bunu da biliyordu. Edip? Edip dün sabah ölmüştü. Onu işten atabilirdi artık şişman müdürü. Hatırlamak istemediği Edip böylece bir kez daha zihnine gir- meyi başarmıştı. Neden en yakın arkadaşını hatırlamaktan çekini- yordu kahraman? Peki Edip neden ölmüştü? Bıraktığı mektuba neden “Dünyaya” diye başlamış ve en yakını olan kahramana bir cümle bile yazmamıştı? Yoksa onu aslında hiç sevmemiş miydi? Kahraman düşünmekten utanıyordu bunu ama Edip’in mirası var mıydı? Kime kalmıştı? Yeter bu kadar! Edip düşünülmeyecek! Tamam! Düşünülmeyecek! … “Kahraman?” “Edip?” “Beni unuttun mu kardeşim?” “Seni unutmadım Edip. Nerdesin?” “Burdayım işte kahraman. Kafanın içinde! En ortalık yerinde.” “Kahraman kim Edip? Adımı söylesene!” 48