TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 40
NEM
baba, derim. Hayır, uyanmaz. Uyanmalı mı? Su içeceğim baba, uyu
sen. Peki, ne olacak mutfakta? Ekmek bıçağı! Hani şu geçende
annemin elini kestiği. Cebime koyarım. Koyamam. Ya saplanırsa
baldırıma? Elimde tutarım. Sağ bacağıma yaslarım. Sıkıca tutarım
ki düşmesin. Düşerse ses çıkar, uyanır. Mutfak kapısından çıksam?
Atlamak zorunda da kalmam.”
Kedi de yoktur. Ayakkabıları çamur olmaz. Bekçi vardır yalnız.
O da uyukluyordur kulübesinde. Ya uyanıksa? Ya bu gece aldığı
paranın hakkını veresi gelmişse? Ya yıldızlara bakıp karısını düşü-
nüyorsa? Uzun saçları, kavruk teniyle karısı. Tırnakları da boyalı-
dır. Gül rengi yataklarında uzanmış bekliyorsa? Kimi? Sabaha
kadar bekçiyi bekleyecek değil ya. Kapı açılır. Kadının durgun
deniz gibi beklettiği dudakları gerilir, dalgalanır.
“Bekçiyi aldatamaz mıyım? Diyelim ki becerdim, ya köşe
başındaki şu ayyaş? Onu nasıl atlatacağım? Bıçağım var. Doğru ya.
Bıçağımı gösteririm. Sustururum onları. Susturacağım derken ağız-
ları açılır da avazları çıktığı kadar bağırırlarsa? Sokağın başında da
karakol var. Nereye kaçacağım? Aşağı doğru koşarım. Hiç de bil-
mem oraları. Tehlikeliyse? Ya değilse? Ya kurtuluşum yokuş altla-
rındaysa?”
Soğuk mu oldu ne?
“Ceketimi de almalıyım. Hay Allah kahretsin! Bir de onu mu
taşıyacağım? Güzel! En kalın paltomu geçirmeliyim üzerime.
Babamınkini alırım. Beni saklar. Kocamandır. Geniştir. İçine bıçağı
41