TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 33
NEM
Yalnız kafeste bir kuş vardı ki, ona da acımaktan, zaman zaman
da sinirlenmekten kendini alamıyordu. Kafes kapısı aralanınca
kaçışan onca güvercinin aksine bu, olduğu yerde bir müddet daha
duruyor, sonra derin bir nefes alır gibi görünen, korkaklıkla şişmiş
göğsünü taşıyarak kafes kapısından dışarı bakıyor ama kesinlikle
uçmuyordu. Yardım dileyen gözlerini her atik baş hareketinden
sonra ona dikiyordu. Her türlü ikna ve cesaretlendirme girişiminin
sonuçsuz kalması üzerine bu güvercin, iki avuç arasına alınır, okşa-
nır, sevilirdi. Olduğu yerde ellerini havaya kaldırarak sağa sola
oynatırdı avuçları arasındaki ürkek güvercini. Onu uçtuğuna inan-
dırırdı. Aniden havaya fırlatıldığında olduğu yere düşüveren güver-
cin kafasını çevirip kırık bir kalbin yansımasıyla ona bakar, sonra
uçar giderdi. Onun da kalbi kırılırdı tabii. Bu kuşun her seferinde
neden ikisine de bu sıkıntıyı yaşattığını bilemezdi bir türlü.
O, bakışlarını kuşlar üzerinde gezdirirken kafesin kapısı bu defa
hepsi tarafından zorlanıyordu. Daldığı düşlerden sıyrılıp kapıyı
tutan kalın teli açmaya başladı. Bu işlem sırasında çizilen ve kana-
yan ellerini yine dert edinmedi. Bütün kuşlar öterek ve arkalarında
kanat seslerini bırakarak uçup gittiler. Ürkek olan yine kaldı. Onu
da uçurduktan sonra bakışlarını göğe kaldırdı. Senelerdir onlarla
uğraşıyordu. Ama senelerdir uçtuklarında ‘Ya geri dönmezlerse?’
demekten kurtulamıyordu. Korkak güvercin gibi bir boş kafese, bir
de gökyüzüne bakıp duruyordu. Belirli aralıklarla sayılarını kontrol
ediyor, uzaklara gidenleri cezalandıracağını söylüyordu kendi ken-
dine. O, kuşlarını izlerken aşağıdaki kızlardan birinin “Uçun kuş-
lar! Babam geldi!” diye bağırdığını duydu.
34