TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 24

NEM sızlıktan yoğrulmuş iki demir varlığın birbirinden uzak kalma çabası. ‘Aşk’ vardı o zamanlar tanımadığım. Onunla o vakit tanış- saydım belki korktuğum onca şeyi görmeme engel olacak, yalnızca bir şeye odaklayacaktı zihnimi. Kimbilir, belki dertsiz tasasız, nor- mal bir çocukluk bile geçirebilirdim. Aşkın insan mekanizmasını yavaşlatan bir mayhoşluk olduğunu geç öğrendim. Bir kaldırım taşında. Bir de ‘cin’ varmış, en son öğrendiğim. Sanırım bu, insan- ların daha ölümcül bir hastalık olduğunu bildikleri ‘ben’e kılıf uydurma yolu. İnancı bilip Tanrı’yı gizlemek gibi. Onlar da bunu çok yanlış anlamışlardı. Yaşım ilerledikçe daha çok üç harfli bulup aklımın bir köşesine yazıyordum. İşim gücüm bu olmuştu. Okullar tatil edildiğinde, ortalık bembeyazken ‘kar’ı görmüştüm. Tanrı’nın en sevdiği oyun... Uçuşan bir eteği gördüğümde ‘mor’u anımsamıştım: Kadınların acı çektiklerinde tencerelerce yaptıkları reçelin tadı... Annem saçlarımı tararken tarağa takılan şey: ‘Dua’ Yaşanan şey bitsin umuduyla yeşil ağaç dalına asılan çaresizlik sözü... ‘Saç’: Yürek soğudukça buz tutan göç mevsimi... Aynaya dikkatle bakın- ca ilk gördüğüm: ‘Göz’ Bakışsızlığın resmi adresi... Tüm bunları ‘ben’i korkulan olmaktan çıkarmak için yaptığımı biliyordum. Boyum uzadı. Ellerim büyüdü. Sesim kalınlaştı. Evimiz eskidi. Duvarlar çatladı. Nem koktu. Babam sustu. Babam sustu. Babam hep sustu. Birbirlerine tahammül edemeyişlerinin ortak meyvesi olarak ben, hep içimden karardım. Günahı hep içimden çektim. Vicdanları 25