TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 23
NEM
Bağırarak kaçıştılar. Karanlık sokağın ortasında bir ben kaldım,
bir de gecede yankılanan o cırtlak ses: “Cin!”
Eve gidip anneme cinin ne olduğunu sordum.
“Üç harfli diyeceksin! Adını sakın zikretme bir daha!” deyip bir
güzel payladı beni.
Duvarlara dokunarak odama gittim. Henüz gelmemiş elektiriğe
lanetler yağdırırken sandalyemi pencerenin önüne çektim. Oturdum.
Çenemi avuçlarıma bıraktım. Demek bunca sene boşuna korkmu-
şum. Boşuna saklamışım başımı yorganın altına. Üç harfli diye
korkulacak tek şey bilirdim o güne değin: “Ben” Her gece ‘ben’in
musallat olmasından korkar, babamın ıslak öpücünü arardım.
Kararmış sokakların çıkmazında ‘ben’in varlığından endişelenir,
ona yaklaşıyor olmaktan korkardım. Bu kadar sene ‘ben’den kaçtı-
ğımı düşünürken üç harfli diyerek bambaşka bir şeyi çağırmam
epey komikti. Sinirlerim bozuldu. Aklıma tek bir soru takıldı: Peki
bunca zaman hangisinden korundum?
Anlamı olan pek çok üç harfli bilirdim. Bunlardan ilki ve en
tehlikelisi ‘ben’di. Bu üç harfli, paçayı kurtardığınızı sanıp sevinç
naraları attığınız anda özellikle geceleri göğsünüzde tepinerek ken-
dini hatırlatır. Üzerinize çöker. Karabasanın âlâsıdır. Sonra ‘kan’
vardı. Onunla ilk, duvarımda öldürdüğüm sinek aracılığıyla tanış-
tım. Pek bir öneminin olduğunu sanmıyordum. ‘Can’ vardı ki bu,
şımarık çocuklara verilen isimden başka bir şey değildi. ‘Ana’ ve
‘ata’ vardı. Birbirini iten iki mıknatıs ucu. Aynı takatsizlik ve umar-
24