TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 20
NEM
koşunca annem elindekini saklar, bana belli etmemeye çalışarak,
“Dışarıda bir şey yanıyor galiba. İçerisi duman doldu. Hemen çık
buradan. Koku üstüne sinmesin.” derdi. Ben hiçbir şey bilmiyor-
muş gibi ağır adımlarımla mutfaktan çıktığım anda tekrar aynı sert
zemine oturur, varlığımı unutmakta zorlanmadan sigarasından
uzunca bir soluk daha alırdı. Tüm bunları mutfak kapısının camına
yansıyan görüntüsünden izlerdim. O beni görmezdi. Gözlerini üç
adım uzaklıktaki karşı duvarın tek bir noktasına diker, yüzünden
okuyamadığım şeyler düşünürdü. Arkamı dönüp gittiğim anda
sigarasından alıp dünyaya sattığı nefesinin sesini duyar, sinirlenir-
dim. Nefret ederdim o sesten. Odamda üç harflinin adım sesini
kollamak kadar korkunç gelirdi neden bilmem.
Akşamları babam işten eve gelirdi. Kapıyı ona ben açardım
gerçekten hoş geldiğini hissettirmek için. Ufak bir gülümser, saçımı
okşardı. “Hoş buldum canım.” Anahtarını portmandonun daima
tozlu olan rafına gürültüyle atarken, o şıngırtıyı bastıran bir of
çekerdi. Hiçbir anlam veremezdim buna. Yorgunluğunun imzasını
atmak için miydi, annemin ilgisini çekmek için miydi, yoksa ken-
dini bir günü daha harcadığına inandırmak için miydi hiçbir zaman
anlayamadım. Büyüdükçe oyun oynamaktan sıkılan ama yanına
hep bir arkadaş isteyen bir çocuk olduğunu anladım babamın. O,
akşamlık haykırışlarını da buna yorabildim yalnız.
Önceden hazırlanmış yemek masasına tüm heybetiyle tek başı-
na oturur, soğumuş tabağından şapırtılı şapırtılı yemeğini yerdi. Bir
şeyleri zevk alarak tüketmenin insanlar için lüks olduğunu fark
ettiğim zamanlardı. Sadece doymak için yemek yiyen babamı
21