TUEMsanat Basım Yayım Dilan Özdemir - Nem | Page 16
NEM
Hayır defter. Keşke sadece kendimle ilgili olsa sorunlarım,
sorularım, karmaşalarım, denizlerim. Keşke sadece şu ‘ben’ deni-
len kahrolası meretle uğraşsam da başka insanlara sıra gelmese.
Sadece kendi tutarsızlıklarımı görsem, kendi küfürlerimi duysam,
sadece hırstan kararan gözlerimin kör oluşuna ben tanık olsam ve
başkalarının benden de beter, cılız ihtiraslardan kurumuş ağızları-
nın cami avlusuna doğurduğu o yapış yapış cümlelerinin hiçbirini
avuçlamak zorunda kalmasam. Ama burası dünya işte defter.
Burası istemeden, yanlışlıkla, ağır aksak, eşikten de olsa dahil oldu-
ğun bir artık.
Geçen gün kahvaltı masasında bir elimde hiç de ince belli
olmayan ve soğumaya başlamış çay bardağımla baş başa kaldım.
-Başka bir zaman hatırlat da ‘baş başa, diz dize’ gibi kelimelerin
ayrı yazılması gerektiğine üzülelim.- Diğer elimi de çenemin altına
yastık yapmış, bir parlayan bir kararan göğü izliyordum.
Dudaklarımı ısırmaya başlamışım yine. Kanadı tabii. Nasıl üzül-
düm bilsen. Birden ağlamaya başladım. “Dudaklarım” dedim,
“özür dilerim. Elimden sıyrılıp kaçmayı başaran korkularım yerine
ben sizi kanattım. Oysa bir iki çiçekli söz çıkmalıydı sizden.
Temkinlice söylenmiş bir umut türküsü.” Kapıyı açtı o sırada. Ben
ceketimin kollarıyla gözlerimi silmeye çalışırken o boynuma sarıl-
dı. Bilmiyorum beni duyup mu uyandı, yoksa o anki halimi görme-
di mi. Karşımdaki sandalyeye oturdu. Önce başını masaya koyup
gözlerini kapattı bir müddet. Sonra bir cenk alanı gibi baktıkça
büyüdüğünü gördüğüm alnına düşen saçlarını bir kurşun kalemle
topladı. “Nasılsın?” dedi. “İyiyim.” Evet. İşte o an iyiydim.
Karşımda dağınık saçları, yıkamaya üşendiği yüzü, bir türlü tam
17