Minho yüzünü buruşturdu. “Dostum, bizi buraya boşu boşun
göndermezlerdi. Bize verdikleri süre içinde geldik. Şimdi zamanın
dolmasını bekleyeceğiz ve bir şey olacak.”
“Beni endişelendiren de bu zaten,” dedi Thomas.
“Bunu söylemekten nefret ediyorum ama,” diye ekledi Teresa
“Thomas’a katılıyorum. Bize yaptıklarından sonra burada küçük bir
işaret olması ve bizi ödül olarak bir helikopterle almalan çok kolay
olurdu. Kötü bir şey olacak.”
“Ne söylersen söyle, hain,” diyen Minho’nun yüz ifadesinden
Teresa’ya olan nefreti çok açık görülüyordu. “Senden tek bir kelime
daha duymak istemiyordum.” Onlardan uzaklaştı. Thomas, onu daha
önce hiç bu kadar öfkeli görmemişti.
Thomas afallayan Teresa’ya baktı. “Şaşırmamalısın.”
Teresa omuz silkti. “Özür dilemekten bıktım artık. Ben yapmam
gerekeni yaptım.”
Thomas onun ciddi olduğuna inanamıyordu. “Her neyse. Nevvt’i
bulmam lazım. Onunla...”
Sözlerini bitiremeden Brenda kalabalığın arasından belirdi; ba
kışla rı o ve Teresa arasında gidip geliyordu. Şiddetli rüzgâr, saçları
nın delicesine etrafa savrulmasına neden oluyordu ve Brenda onlan
kulaklarının arkasına atar atmaz yeniden dağılıyordu.
“Brenda,” dedi Thomas. Nedense kendini suçlu hissediyordu.
“Selam,” dedi Brenda öne çıkıp Thomas ve Teresa’mn k arşısında
durarak. “Bana bahsettiğin laz bu mu? Seninle kamyonda uyuduğu
muz zaman?”
“Evet.” Thomas kendini durduramadan kelime ağzından çıkmışü“Hayır. Yani... evet.”
Teresa elini uzattı ve Brenda’yla tokalaştılar. “Ben Teresa.
352