“Artık kızım değilsin!”
Yutkunmaktan acımış boğazında, düğüm düğüm olmuş umutları vardı takılı
kalan. Kafasını yavaşça oturduğu bankın yanındaki boşluğa çevirdi. Titrek parmakları
sanki sevdiğini okşar gibi okşadı buz gibi bankı. Ayaza yüz tutmaya başlamış gecenin
soğuğuna inat içi yanıyor, canı dar geliyordu vücuduna. Kaç saattir burada böyle
oturuyordu ya da yeni mi gelmişti bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmişti hayatında.
Nihayetinde kalbindeki ağrı, üstüne oturmuş kaya parçası kadar ağırdı; acısıyla zamana
inat hafiflemiyor, aksine her saniye daha bir ağırlaşıyordu.
Aklına inat eder gibi, kalbi maziyi anar gibi canını yaka yaka yeniden
hatırlatıyordu sevdiği adamı kendine: burada tanışmışlardı onunla, bu bankta! Burada
dokunmuştu kaderinin yazısına ve burada son veriyordu yine… Aklına gelince o günler,
hıçkırıkla karışık kırık bir gülücük çıktı her daim gülümsemeyi huy edinmiş
dudaklarından. O gün, nasıl da şaşkınca davranmıştı oysa ona…
Sonra yerini yeni hıçkırıklara bıraktı bitap dudakları... Gene onun yüzünden
ailesini kaybetmişti. Şimdi ne gidecek bir yer ne de sığınacağı bir sinesi kalmıştı. Bu
saatten sonra babasının yüzüne bakamazdı! Arda’ya gidemezdi! Eli düz karnına gitti
farkında olmaksızın. Sanki onu acısını hafifletir gibi, içinde büyümeye yüz tutmuş
mucize canı sakinleştirmeye çalışır gibi, kendini rahatlatarak okşadı düz göbeğini. Oysa
öğreneli daha ne kadar olmuştu da bu denli sahiplenmişti onu! Son gözyaşını da silip
cebindeki telefona uzandı.
Onların bir bebeği olacaktı! Bunu bilmek hakkıydı. Sevmese de ikisinin bir parçası
olduğunu bilmeliydi. Bakışları telefonun ekranına kaydı. Olanlara inat eder gibi
gülüyordu ekrandaki âşıklar… Mutluluk fotoğraflarda kalmıştı öyle ya. Sanki o mutlu
günleri gözüne sokar gibi bakıyordu sevdiğinin görmeyen yüzüne. Eli titredi, aldırmadı;
yine de mesaj kutusuna girip son bir umutla mesaj yazmaya çalıştı.
Belki yüzsüzlüktü yaptığı, belki hata, belki de gurursuzluk bu olanların üzerine
ama yine de kalbi aklına, iradesi benliğine galip geldi ve yazmaya çalıştı. Zihni, kalbine
‘son kez’ diye haykırmasına rağmen, yüreği yine de ufacık, mini minnacık da olsa umut
arayışındaydı: “Belki güzel değilim, bunu biliyorum. Yanına yakışmıyorum ama Seni Çok
Seviyorum.