ğım için incindiği belli oluyordu.
Reyes cehennemdeyken bir generaldi. Babasının ordularını
savaşa götürmüş, akla hayale sığmaz sonuçlarla karşılaş mıştı.
Sonra kaçıp Dünya’da doğmuştu. Benim için. Ama Reyes
çocukken kaçırıldığında, sonradan öldürüp hapse girece ği Earl
Walker adındaki bir canavara verildiğinde planladığı hayat -o
hayatta ikimiz birlikte büyüyecek, liseye ve üniversiteye beraber
gidecektik, çocuklarımız olacaktı— bir rüyanın kalıntılarından
ibaret olmuştu. Reyes’m Dünya’da sürdüğü hayat, çektiği acılar
tam anlamıyla trajikti.
Ona yaklaştım. “Özür dilerim, ikisind en de söz etmek istememiştim.”
Reyes geniş omzunun üzerinden bana bakarken, kasları
anılarının ağırlığıyla dalgalandı. “Beni aramaktan vazgeç.”
Fısıltıyla, “Hayır” dedim.
Reyes’m dudaklarında bir an için, gözlerine ulaşamayan bir
tebessüm belirdi, sonra tekrar döndü. "Bedenim yakında ölecek.
Daha fazlasına katlanamaz.”
Bunu düşündüğümde kalbim acıyla kasıldı. “Sana işkence mi
ediyorlar?” diye sorarken nefesim kesildi.
Reyes öylece durup Roket’in eserini inceledi, elini kaldır dı,
parmaklarını bir isimde do laştırdı. Dövmesinin akıcı çiz gileri, bu
hareketle dalgalandı. “Acımasızca.”
Gözlerimin yanmasına ve yaşlarla dolmasına engel olama dım.
Reyes hemen karşıma dikildi. Sert, tehditkâr bir sesle,
“Sakın!” dedi. “Sakın bana acıma.”
Tekrar tökezleyerek duvara yaslandım. Reyes da beni takip
etti. Bu daha çok hoşuma gitmişti. Reyes bir pislik gibi
davranırken ona kızmak daha kolaydı. Beklemediğim, beni
merakla okşamasıydı. Beni, tahrik etmeye çalışır gibi okşar ken
aslında vücudumda açtığı yarayı yokluyordu. Eli sakinleştirici ve
iyileştiriciydi.