Roket’in önüne atlayarak, “Hayır, Reyes” dedim, ama kılıç
çoktan savrulmaya başlamıştı. Kılıç havada ıslık sesi çıkara rak
göğüs kafesimin bir parmak kadar soluna saplandı, sonra durdu.
Acıyı hemen hissettim, ama kan akmayacağını biliyor dum. Reyes
bir cerrahın yeteneğiyle, içten dışa öldürürdü. Dış tan travma
olmazdı. Cinayet belirtisi olmazdı. Yalnızca en iyi doktorları -ya
da sonuca bağlı olarak, en iyi adli tabipleribile kıskandıracak
kadar düzgün, temiz ve derin bir kesik olurdu.
Ben kılıca, onun keskin tarafına ve tehditkâr açılarına ba karken sanki zaman durdu. Kılıç bedenimin iki buçuk san tim
içinde, yere paralel duruyor ve kör edici bir ışıkla parlıyordu.
Reyes kılıcı geri çekti ve cüppesinin içine soktu, ben de
kalbim teklerken güçlükle duvara yaslandım. Reyes cüp pe sinin
başlığını geriye ittiğinde endişeli yüzü göründü ve be ni tutmak
ister gibi eğildi. Onu iterek döndüm, ama Roket gitmişti. Sonra
hızla Reyes’a döndüm. Aptallığına duyduğum öfke, sabrımı
taşırmak üzereydi.
“Bugünlerde insanları incitmeye epey hevesli görünüyor sun.”
Bunu fark ettiğimde, Reyes’la ilgili inandığım her şeyden şüphe
eder oldum. Onun iyi yürekli ve soylu olduğuna inanı yordum.
Evet, tamam, bir de öldürücü... ama iyi anlamda.
Reyes kuşkulu bir sesle, “Bugünlerde mi?” dedi. “Senin için
uzun zamandır insanlara zarar veriyorum, Hollandalı.”
Bu doğruydu. Reyes hayatımı birçok kez kurtarmıştı. Birçok
kez, bana zarar vermek isteyen insanları incitmişti. Ama o kişi
her seferinde çok kötü bir şey yapmıştı, suçluydu.
“Canın istiyor diye etrafta dolaşıp insanları incitip öldü rebileceğini mi sanıyorsun? Babanın sana bunu öğretmediği
anlaşılıyor...”
Reyes’ın cüppesi yok oldu ve homurdanarak arkasını döndü;
öfkesinin ateşi, cehennem ateşi gibiydi. Sakin bir sesle, “Hangi
babamdan bahsediyorsun?” derken, bu konuyu açtı