Cevap vermeyince Roket beni sarstı, bir an bekledi, sonra ne
olur ne olmaz diye yeniden sarstı. Dünyanın bulanıklaş masını,
odağa girmesini, sonra tekrar bulanıklaşmasını izler ken başıma
aldığım darbeden ötürü felç geçirip geçirmediğimi merak ettim.
Ben içime gıdım gıdım hava çekerken Roket, “Bayan
Charlotte” dedi. Bütün çabalarıma rağmen her an boğulacak
gibiydim. “Bunu neden yaptınız?”
“Ne? Ben mi?” diye sorarak tek heceli kelimelere sadık
kaldım. Yavaş yavaş daha uzun kelimelere geçiş yapacaktım.
“Neden düştünüz?”
“Neden acaba?” Maalesef Roket dalga geçmekten pek anlamazdı.
“Yeni adlar. Bende yeni adlar var” diyere k beni merdivenlerden yukarı sürükledi. Ufalanmakta olan duvarları, değerli
metallermiş gibi okşadı. Roket öyle yapardı. Ölenlerin her bi rinin
adını duvarlara kazırdı. Akıl hastanesi devasa olsa da, Roket’in
eninde sonunda beton kaplı duvarları deleceğin i biliyordum.
Eninde
sonunda
yeri
kalmayacaktı.
Binanın
çö küp
çökmeyeceğini, Roket’in eliyle anısını yaşattığı isimler gi bi
ufalanarak toprağa karışıp karışmayacağını merak ettim. Öyle
olursa Roket ne yapacaktı? Nereye gidecekti? Onu evime davet
ederdim, ama Bay Wong’un duvarları oyma fetişi olan iriyarı bir
çocuğu nasıl karşılayacağından emin değildim.
“Hani gitmem gerekiyordu?” dedim, sonunda nefes alabildiğimde.
Roket en üst basamakta durdu ve düşünceli düşünceli yu karı
baktı. “Hayır, gitmenize gerek yok. Kuralları çiğneme yin, yeter.”
Gülmemek için kendimi zor tuttum. Roket kurallara sıkı sıkı
bağlıydı, ama ben o kuralların ne olduğunu hiç bilmiyordum. Yine de, beni camdan dışarı atma meselesinin sebebini merak et tim.
Roket daha önce hiç beni kapı dışarı etmeye çalışmamıştı.