Roket mutluluktan ışıl ışıl parlayan gözlerle beni yere bı raktı.
“Bayan Charlotte, geri geldiniz.”
Alçak sesle güldüm. “Sana geleceğimi söylemiştim.”
“Evet, ama şimdi gitmelisiniz.” Beni belimden tuttu ve birden
bodrum penceresinden itmeye çalıştı. Az önce kilit lediğim
pencereye.
Ayaklarımı pencerenin iki tarafına dayayarak, “Dur, Ro ket”
dedim. Kendimi bayağı komik hissediyordum. Bir de, ji nekolojik
muayeneye hazır gibi. Daha önce de akıl hastanelerinden
atılmıştım, ama bunu yapan hiç Roket olmamıştı. “Daha yeni
geldim” diye it iraz ettim ve pencereyi ittim. Ama Roket
inanılmaz kuvvetliydi.
Roket kesinlikle çaba harcamadan tekrar, “Bayan Charlotte’m
gitmesi gerek” dedi.
Roket’in
ağırlığının
altında
homurdandım.
“Bayan
Charlotte’m gitmesine gerek yok, Roket. Yemin ediyor.”
Roket kıpırdamayınca dengemi kaybettim. Neye uğradığı mı
anlayamadan sağ bacağım kaydı ve minicik pencereye sı kıştığımı
hissettim.
O anda çatırtıyı, kırılan camın ürkütücü sesini duydum. Lanet
olsun. Dikiş attırmam gerekirse, Roket bunu ödeyecekti. Yani,
gerçekten değil, ama...
Dönmeye, onlarca yıldır yerinde duran camdan kaçma ya
çalışıyordum ki, Roket kayboldu. Bir anda beton zemine,
çoğunlukla sol omzumun, biraz da başımın üzerine düştüm. Acı
patladı ve sinir uçlarıma yayıldı. O anda nefes alamadığımı fark
ettim. Bundan nefret ederdim.
Roket tekrar belirdi, beni tutup ayağa kaldırdı, “iyi misi niz,
Bayan Charlotte?” diye sordu. Endişelenmeye başlamıştı.
Tek yapabildiğim,
3mzümü
yelpazeleyerek nefes almaya
çalışmak oldu. Düştüğümde nefesim kesilmişti. Bunun ha yatı
tehdit etmeyen bir durum olması, bana pençesini geçir mekte olan
paniği hiç azaltmıyordu.