Test Drive | Page 88

ki bütün parmaklarım yerli yerindeydi. Tel örgüye tırmanır ken bir parmağımı kaybetmem hiç hoş olmazdı. Bir kez daha çabucak etrafıma baktıktan sonra liseden beri akıl hastanesine yasadışı giriş yapmak için kullandığım bodrum penceresine seğirttim. Terk edilmiş akıl hastanele ri beni daima büyülerdi. On beş yaşındayken bir gece kazara bu hastaneyi keşfettikten sonra, bu tür hastaneleri gezme ye başlamıştım; gezmek derken, izinsiz girmekten bahsediyo rum. O gece ellili yılların bilimkurgu filmlerinden, uzay ge milerinin buharla çalışır gibi göründüğü, uzaylıla rın da komünistler kadar nahoş karşılandığı günlerden kalma Roket Adam’ı da keşfetmiştim. Roket’in ölen her insanın adını bil diğini, çocuksu aklında milyonlarca ismi depoladığım, bir tür aptal-dâhi olduğunu keşfetmiştim. Bu yetenek zaman zaman çok işe yarıyordu. Karnımın üzerinde kayarak bodrum penceresinden içeri girdim, takla attım ve bodrumdaki beton zemine, ayaklarımın üzerine düştüm. Çünkü ben süperdim. Aynı hareketi daha önce denediğimde kıçüstü düşmüş olmamın, saçlarımın toza toprağa bulanmasının bir önemi yok tu. Dönüp pencereyi içeriden kilit ledim. Roket’i ziyaret eder ken, Rottweiler’m dişlerinden kaçmak tek önceliğimdi. “Bayan Charlotte!” O gün milyarıncı kez sıçradım ve parmağımı pencere kilidine kaptırıp kestim. Saat henüz erkendi, ama belli ki bu Charley’nin Ödünü Koparma Günüydü. Bundan haberim olsa, koca bir peynir topu sipariş ederdim. Hızla döndüm ve Roket Adam’m sırıtan yüzüne baktım. Roket, buz gibi vücuduna rağmen beni yumuşak, sıcak kollarla kucakladı. Güldüğümde nefesim buharlaştı. Roket Adam yine, “Bayan Charlotte” dedi. “Bu buzdan bir heykele sarılmaktan farksız” diyere k ona takıldım.