Bu soru nefesimi kesti. Bu Reyes’m ciddiye ala « ağımı bildiği, açık bir tehditti. Daha önce benim için birden çok omur ga
kesmişken, kendisi için bunu neden yapmayacaktı ki? Hafifçe
geri çekildim, o da üzerime gelmeye devam etti: aramız daki
boşluğu on beş santimde n fazla açmamaya kararlı gibiy di. Pes
etmeyecekti. Gözümü nasıl korkutacağım, deneyimli bir cerrah
gibi kesik atmayı biliyordu.
“Bunu demek istiyor olamazsın” dedim ve geri çekilmenin işe
yaramadığına karar vererek durdum.
“Beni bulmaya çalışmayı akimdan bile geçirirse, bu dünyadaki
son yılları... sefillik içinde geçer.”
Reyes’m tehdidi öyle düşmanca, öyle kesindi ki, ka nım dondu.
Birine böyle duygusuzca zarar verebileceğini bilmi yordum.
Omuzlarımı dikleştirip ona baktım, çenemi azimle kaldırdım.
“Tamam. Seni aramayacak” dedim; Reyes’m gözleri de zaferle
parladı. “Ama ben durmayacağım.”
Yüzündeki kendini beğenmiş ifade birden kayboldu, Reyes
bana yine kaşlarını çattı.
Cesaretle bir adım attım ve resmen Reyes’m kollarının araşma
girmiş oldum. Reyes buna izin vererek bir an için kendini rahat
bıraktı.
Ağzıma diktiği gözlerine bakarak, “Benim omurgamı da mı
keseceksin, Rey’aziel?” dedim.
Şoka girme sırası ondaydı. Reyes kaskatı kesildi. Yüz ifa desi
değişmese de yaşadığı endişeyi hissettim. O nasıl be nim
duygularımı okuyabiliyorsa, ben de onunkileri okuyabi liyordum
ve şu an duygularımız, ayağımızın altındaki toprağı sarsabilirdi.
Garrett bir şey söyledi, ama ben Reyes’m kahverengi göz lerindeki endişede boğuluyordum. Sanki onu sırtından
bıçaklamıştım. Ama o da az önce bana aynı şeyi yapmamış
mıydı? Hem ben yanımda nadiren bıçak taşırdım.
Reyes yumuşak bir sesle, soru sorma ktan ziyade tehdit