“iyi, çünkü onu bir an önce bulmalıyım.”
Daireme doğru yürümeye başladım. Her özel dedektifin
üzerinde temiz bir blucin olmalıydı. Söz konusu özel dedektifin
akıl sağlığı için.
“Dur.”
“Hayır. Takip et.”
Garrett, “Tamam” diyerek bana yetişmek için koşar adım
yürüdü. Yanımdan ilerlemeye başladı. “Demek Farrow doğaüstü.
Senin gibi mi? O da mı ölüm meleği?”
Bu soru beni şaşırttı. Onunla son buluşmamızda anlat tığım
hiçbir şeye inanmadığını sanmıştım. Benimle sürekli dalga
geçmek yerine aklını açık tutup söylediklerimi dinle meye kendini
zorladığı gün. “O ölüm meleği değil. Daha faz lası.”
“Ne kadar fazlası?” diye sordu kuşkulu bir sesle.
“O bir adam, Swopes, tıpkı senin gibi. Ama süper güçleri
var.”
“Ne gibi süper güçler?”
Bir an durup ona kötü kötü baktım. “Bilgi yarışmasında
O”
mıyız.
“Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, o kadar.”
“Bak, senden tek istediğim kulaklarını dikmen. Bilirsin işte,
sağa sola bir şeyler sorman, kimsenin tuhaf bir şey gö rüp
görmediğini falan öğrenmen.”
“Tamam. Tek bir sorum daha var.”
“Tamam.”
Garrett bütün dikkatini bana vererek, “Onu nasıl öldüre ceğiz?” diye sordu.
Eh, bu pek hoş değildi. Onca zamandır, evrimin erkekle rin
kana susamışlığını yok ettiğini sanmıştım. Belli ki yanıl mışım.
“Öldürmeyeceğiz”
dedim
ve
yürümeye
devam etmek
için
döndüm. Karanlık, yoğun ve dalga dalga bir sis, önümde bir
erkeğe dönüştüğünde aniden durdum.