Bütün şahane, harikulade ihtimalleri.
Yürümeye başladım, Garrett peşimden geldi; refleksle ri yavaş
olduğu için ben durunca az kalsın bana çarpacaktı, “ilaçlarını
yine mi bıraktın, Charles?” diye sordu ve konuyu değiştirmeye
çalışırken yan tarafıma geçti. Son zamanlarda bana Charles
demeyi huy edinmişti. Bunu muhtemelen beni kızdırmak için
yaptığından, kızmayı reddettim, ilaçlarım da onu hiç
ilgilendirmezdi.
Döndüm, ona en başarılı öldürücü bakışımı attım ve “Ah,
hayır, olmaz.”
“Ne?”
Bir adım geriledi. Ben de bir adım ilerledim.
“Paçayı o kadar kolay kurtaramayacaksın, dostum” dedim ve
onu parmağımla dürttüm.
Amcamın onca insan varken onu peşime takması beni bu kadar
şaşırtıp üzmüş olmasa, yüzündeki ifade komik gelebi lirdi. Hem
Albuquerque şehrinden maaş alan bir dedektife çok ihtiyacım
vardı. Bedava işgücü.
“Bana az önce dostum mu dedin?”
“Kesinlikle öyle dedim ve biraz olsun iyiliğini düşünüyor san,
bu kadar kısa zamanda daha iyi bir laf bulamadığım için bana
hakaret etmezsin.”
“Tamam.” Garrett ellerini teslim olurcasma kaldırdı. “Ha karet
yok, yemin ederim.”
Ona zerre kadar güvenmiyordum. Eline geçen ilk fırsatta bana
hakaret edecekti. Kahretsin. “Ne zamandır peşimdesin?”
“Charles...” diyerek iyi bir hikâye uydurmak için zaman
kazanmaya çalıştı.
“Sakın ha!” Ne olur ne olmaz diye, onu yine dürttüm. “Ne
zamandır?”
“Önce...” Omuzlarımı tuttu ve ara sokaktan bir araba geçerken
beni bir binaya doğru sürükledi.
Tehlike geçtiğinde kollarımı kavuşturup bekledim.