lı bir bakış attı. “Bizim üzerimize vazife değil.”
içimi çekerek yağlı olsa da olmasa da kaldırıma, Angel’ın
yanına oturdum, sırtımı da çöp konteynerine dayadım. Bu konuda
Angel’m yardımına ihtiyacım vardı. Yardımına ve yeteneklerine.
Kirli elimi onunkinin üzerine koydum ve “Onu bulamazsam
ölecek” dedim.
Angel şüphe dolu bir kahkaha attı ve o anda on üç yıldan çok
daha fazla hayatta kalmış gibi geldi bana. “Keşke o ka dar kolay
olsa.”
“Angel” dedim uyarırcasma, “öyle demek istemiyorsun.”
Angel bana öyle öfkeli ve kuşkulu bir bakış attı ki, onunla kavga
etmemek için kendimi zor tuttum. Birden aklımı ka çırmışım gibi,
“Ciddi olamazsın” dedi. Aklımı asırlar önce kaçırdığımı
bilmiyordu, tabii.
Angel’m Reyes’ı sevmediğini biliyordum, ama ona böyle bir
düşmanlık beslediğinden haberim yoktu.
“Bir yağ birikintisinin içinde oturup kendi kendine konuşmanın bir sebebi var mı?”
Başımı kaldırdığımda hakkımda tehlikeli olacak kadar çok şey
bilen esmer, gri gözlü dedektif Garrett Swopes’i gördüm; sonra
tekrar
Angel’a
baktım.
Kaybolmuştu.
Do ğal
olarak,
işler
sertleştiğinde, sert adamlar kendi güven sizliklerinin içinde
kıvranıp durmak için kaçıp gitmeyi tercih ederler.
Güçlükle ayağa kalktığımda, blucinimin bir daha eskisi gibi
olmayacağını fark ettim. “Burada ne yapıyorsun, Swopes?” diye
sordum ve kıçımı o sabah ik