dan büyük olamazdı. En fazla dokuz olabilirdi. Pari’ye saldırmıştı, öyle mi? Belki o, Reyes değildi. Belki Pari kazara şeytani
başka bir şeyi çağırmıştı.
“Ne yapıyorsun?”
Arkamda bir ses duydum ve biraz debelenerek arkaüstü
düştüm; avuçlarım ve kıçım bir yağ birikintisine denk geldi.
Şahane. Dişlerimi sıkıp başımı kaldırdığımda, sırıtan, toplum
tarafından kabul edilmeyecek kadar çok caka satan ölü bir çete
üyesi gördüm.
‘Angel, seni pislik.”
Ben leş gibi ellerime bakarken, Angel yüksek sesle güldü. “Bu
şahaneydi.”
Kahrolası on üç yaşındaki yeniyetmeler. “Fırsatım varken seni
dünyadan kovmam gerektiğini biliyordum.” Angel’m en iyi
arkadaşı, hareket halindeki bir arabanın içinden ateş açıp
bölgelerini işgal eden orospu çocuklarına saldırmaya karar
vermişti. Angel onu durdurmaya çalışmış, nihai bedeli öd emişti.
Maalesef, ebediyen başımın belası olarak kalacaktı.
“Bırak kanında barut olan sapma kadar yiğit bir MeksikalIyı,
bir kediyi bile kovamazsm sen. Hem çalışmaktan nefret edersin.”
Kendi esprisine gülen Angel uzattığım elimi tuttu ve beni
ayağa kaldırdı. Konteynerin arkasında kalmalıydım; bu pusu
kurarken en iyi taktiklerden biriydi. “Senin kanın yok ki” de dim
yardımcı olmak için.
“Tabii ki var” dedi bedenine bakarak. Üzerinde kirli be yaz bir
tişört, kalçalarından düşecekmiş gibi görünen bol bir blucin,
yıpranmış spor ayakkabılar ve geniş, deri bir bileklik vardı.
Mürekkep karası saçları kulağının üzerinde kısa kesil mişti, ama
yüzü hâlâ bebeksiydi ve öyle güzel gülümsüyor du ki, kalbimi bir
anda eritebilirdi. “Biraz şeffafım, o kadar.”
Ellerimi boş yere konteynerin kenarına sildim; bu sırada
üzerime kaç mikrop bulaştığını merak ettim. “Burada olma