ce durdum. “Daha fazla yardımcı olamadığım için üzgünüm.
Demek gidiyorsunuz.”
Ben yine susunca, Foster boğazını rahatsız olmuş gibi te mizledi. “Pekâlâ. Başka bir şeye ihtiyacımız olursa sizi ararız.”
Onlar arkamda beklerken kapının kolunu ağır ağır çevir dim,
hafifçe oynattım, sonra kapıyı açtım. Cookie bilgisaya rın başında
bir şeyler yazıyordu. Onu tanıdığım kadarıyla, konuşmamızı
hoparlörle dinlediğinden emindim.
Foster dışarı çıkarlarken hayali bir şapkayı eğerek, “Ba yan
Davidson” dedi.
Ajanlar gittikten sonra, Cookie yüzünde kızgın bir ifadey le
bana döndü. “Kapı kolunu oynatmak mı? Amma ince bir
davranış.”
“Ah, evet, zarafet abidesi. Ben içerideyken başka şeyler de
devirdin mi?”
Olanları hatırlayan Cookie yerinde büzüld ü. “Sence bir şeyden
kuşkulanmışlar mıdır?”
Aklıma o kadar çok ihtimal geldi ki: Sence? Geri zekâlının
önde gideni değillerse, kuşkulanmışlar dır. Bunları söylemek
yerine, “Evet” dedim, ses tonumdaki değişiklik yukarıdakilerin
hepsini ima ediyordu.
“Ama onlarla birlikte çalışmamız daha iyi olmaz mı?” di ye
sordu Cookie.
“Bu noktada, olmaz.”
“Neden?”
“Çünkü onlar FBI ajanı değiller.”
Cookie yumuşak bir sesle nefes aldı. “Nasıl anladın?” “Cidden
mi?” diye sordum. Açıklamak istediğim son şey, birinin yalan
söylediğini nasıl anladığımdı. Bunu bininci kez anlatmak
istemiyordum.
“Doğru ya” dedi Cookie başını sallayarak, “kusura bak ma.”
Sonra içini çekti. “Onların gerçek FBI ajanı olmadıkla rını biliyor
muydun?”