“Emin misiniz?” diye sordu Foster. Genç ve küstah birine
benziyordu. Genç ve küstah insanlardan pek hoşlanmazdım, ama
ilk izlenimimi göz ardı etmeye çalıştım. “Mimi Jacobs neredeyse
bir haftadır kayıp ve kaybolduğunda çalışma masasının üzerinde
yalnızca adınız ve numaranız yazan bir not defteri varmış.”
Mimi adımı ve numaramı Cookie’yle konuştuğunda yaz mış
olmalıydı. Adamlara döndüm, onlara masum masum ba karak
kahvemi karıştırdım. “Mimi Jacobs bir haftadır kayıpsa, neden
benimle şimdi görüşüyorsunuz?”
Diğerinden yaşlı olan ajan, Powers, soruya soruyla karşılık
verdiğim için rahatsız oldu. Belli ki sorularına cevap al maya
alışkındı. Şapşal tavşan. “Sizin özel dedektif olduğunuzu fark
edene kadar, notun üzerinde durmadık. Bayan Jacobs’m sizi
tutmuş olabileceğini düşündük.”
“Ne için?” diye ağızlarım aradım.
Adam koltuğunda kıpırdandı. “Biz de onu öğrenmeye geldik.”
“Yani, başı dertte değil miydi? Çalıştığı şirketle, falan?”
Adamlar birbirlerine baktılar. Başka koşullar altında, “Buldum”
diye bağırırdım. Hiç olmazsa içimden. Ama onlar da kusursuz bir
günah keçisi izlenimi yarattığımı hissediyor dum. Adamlar başka
şeyler biliyorlardı ve bana söylemeye niyetleri yoktu. “Bunu da
düşündük, Bayan Davidson, ama bu bilgi aramızda kalırsa
seviniriz.”
Demek sorun şirket değildi, ihtimallerden biri elenince,
yalnızca yirmi yedi bin ihtimal kalmıştı.
Adamlar belli ki tatmin olmuşlardı; ikisi de ayağa kalktı.
Foster bana bir kartvizit uzattı. “Bayan Jacobs sizinle temasa
geçtiği takdirde bizi arayın.” Sesinde hafif bir uyarı iması vardı.
Neredeyse kıkırdayacaktım.
Onlarla birlikte yürürken, “Kesinlikle” dedim. Cookie’nin
ofisiyle benimkini birbirinden ayıran kapıyı açmadan ön