Test Drive | Page 53

sini döndüm ve başımı kapıdan içeri uzattım. “Hey, baba” dedim. Babam sesimi duyunca yerinden sıçra yıp bana baktı. Karşı duvardaki bir resmi inceliyor, uzun ve ince bedeni kırışık Ken bebek giysileri giydirilmiş buzlu bir dondurmayı andırıyordu. Belli ki bütün gece çalışmıştı. Ma sasında açık bir şişe Crovvn Royal duruyordu, elinde de nere deyse boş bir kadeh vardı. Ondan yayılan duygular beni şaşırttı. Bu her nasılsa, diyet kola istediğim garsonun bana getirdiği buzlu çay gibi, yanlıştı, ilk yudumu almak gibi sıradan bir şey yaptığımda, beklenmedik bir tat alarak neye uğradığımı şaşırmıştım. Ba bam arada bir keyifsiz olurdu, ama bu kez farklıydı. Beklen medik. Bana doğru gelen, derin bir üzüntü ile ağır bir umut suzluk karışımı, nefesimi kesti. Korkuyla doğruldum. “Baba, ne oldu?” Babamın dudaklarında yorgun bir tebessüm belirdi. “Yok bir şey canım, evrak işlerini hallediyorum, o kadar” dediğin de yalanı kulağıma detone bir nota gibi geldi. Ama bozuntuya vermeyecektim. Babam konuşmak istemiyorsa onu rahat bırakacaktım. Şimdilik. “Eve gittin mi?” diye sordum. Babam bardağını bıraktı, koltuğunun arkasına attığı bej rengi ceketini aldı. “Şimdi gidiyordum. Bir şeye ihtiyacın var mı?” Babam berbat bir yalancıydı. Belki ben de bunu ondan mi ras almıştım. “Hayır, iyiyim. Denise’e selam söyle.” “Charley” dedi babam uyarı dolu bir sesle. “Ne? En sevdiğim üvey anneme selam söyleyemez miyim?” Babam içini çekip ceketini giydi. “Öğle yemeği kalabalığı akın etmeden önce duş almam gerek. Kahvaltı istiyorsan, Sammy birazdan gelir.” Babamın aşçısı Sammy’nin Meksika usulü yumurtaları, uğruna ölünecek kadar lezizdi. “Daha sonra bir şeyler yerim.” Babam bardan çıkmakta acele ediyordu. Veya belki de