Test Drive | Page 54

benden kaçmakta. Benimle göz göze gelmeden yanımdan ge çerken ondan yayılan, buharı anımsatan yoğun umutsuzluğu hissettim, intihar edeceğinden kuşkulanılan bir akıl hastası nın neşesiyle, “Birazdan dönerim” dedi. Ben de aynı neşeyle, “Tamam” dedim. Babam ba llı ve limonlu boğaz pastili kokuyordu; bu koku ofisini işgal etmiş ti. O gittiğinde ofise girip babamın baktığı çerçevedeki resme baktım. Bu benim altı yaşındayken çekilmiş bir fotoğrafımdı. Kâküllerim yamuktu, iki ön dişim de eksikti. Yine de karpuz yiyordum. Parmaklarıma ve çeneme karpuz bulaşmıştı, ama babamın dikkatini çeken omzumun hemen üzerindeki karanlık gölgeydi. Camdaki bulanık parmak izi, babamın aynı noktayı incelediğini kanıtlıyordu. Komik aile fotoğraflarının altındaki rafın üzerine baktım. Babam benim birkaç fotoğrafımı ortaya çıkarmıştı; bunların her birinin arka planında karanlık bir gölge ve aynı noktada bulanık bir parmak izi vardı. Babamın ne yaptığını merak et mekten kendimi alamadım. Onu ve karanlık gölgenin ne anla ma geldiğini; çünkü bunu ben bile bilmiyordum. Bu ölüm melekliğinin bir yan ürünü olabilir miydi? Belki de sadece kara cüppesi neredeyse görülecek, elle tutulacak gibi olan Reyes’tı. Bu düşünce ilgimi çekti. Çocukken onu yalnızca birkaç kez görmüştüm. Sandığımdan daha mı sık gelmişti? Beni gözlüyor muydu? Koruyor muydu? Ofisime girdiğimde gerçekten lacivert takım elbiseli iki adamın beni beklediğini gördüm.ikisi de ayağa kalkarak ba na ellerini uzattılar. Biri, “Bayan Davidson” dedi. Kimliğini gösterdi, sonra onu ceketinin cebine koydu. Tıpkı filmlerdeki gibi. Bu çok havalıydı; ciddiye alınmak istiyorsam iç cebi olan bir cekete ihti yacım olduğunu fark ettim. Ben genellikle dedektif kimliğimi blucinimin arka cebine koyardım. Dolayısıyla kimlik eğilmiş,