“Ben mi?”
“Benim parmaklıkların ardındaki hayat dediğim sorun hâlâ
devam ediyor. Tekrar hapse girmeyeceğim, Hollandalı.” Ne?
Bundan mı korkuyordu?
“Anlamıyorum. Bedenini ne zaman istersen terk edebili yorsun. O parmaklıklar seni tutamaz ki.”
“O kadar basit değil.”
Reyes yine kaçamak cevap veriyor, bir şeyler gizliyordu.
“Reyes, lütfen gerçeği söyle.”
“Bu önemli değil.” Onu birden rahatsız etmiş gibi, yukarı
uzanıp bilgisayarımın monitörünü kapattı.
“Reyes.” Elimi koluna koyarak dikkatini çekmeye çalıştım.
“Neden o kadar basit değil?”
Reyes çenesini oynatıp aşağı, çizmelerine baktı. “Bir... yan
etki var.”
“Bedenini terk ettiğinde mi?”
“Evet. Vücudumdan ayrıldığımda, vücudum felç geçirmiş gibi
oluyor. Bunu fazla sık yaparsam, hapishane doktorları bana felç
geçirmeme engel olacak ilaçlar veriyor. Güçlü yan etkisi olan
ilaçlar.” Gözlerini tekrar gözlerime çevirdi. “O ilaçlar beni
ayrılmaktan alıkoyuyor. Ben hapishaneden çıkamıyorum, sen de
tamamen savunmasız kalıyorsun.”
“O zaman kaçmaya devam et. Ben sana yardım ederim. Ama
izin ver de şimdilik yaralarını tedavi ettireyim. Doktor olan bir
arkadaşım var, bir iki de hemşire tanıdığım. Benim için sana
bakarlar. Bizi ele vermezler, söz veriyorum. Seni bulmama izin
ver; hapishaneyi sonra düşünürüz.”
“Beni bulursan, o da beni bulur. Kimi tanırsan tanı yine de
hapse girerim.”
Yine mi aynı şey? “Kim bulur?”
“Amcanın ayarladığı, kuyruğundan ayrılmayan herif.”
Bu beni gafil avladı. “Sen neden söz ediyorsun?”
“Amcan seni birine takip ettiriyor. Muhtemelen ortaya çıkacağım umuduyla.”