Test Drive | Page 39

Uzun bir kol, omzumun üzerinden uzanıp telefon görüşmesini benden önce sonlandırdı. Reyes arkamda duruyordu. Hep yaydığı o sıcaklık giysilerime işledi, içimi ısıttı. Reyes bana daha da yaklaşarak vücudunu vücuduma değdirdi. Vücudum, yakınlığına bir adrenalin dalgasıyla karşılık verdi. Reyes başını eğdiğinde nefesi yanağıma değdi, dizlerimin çözülmesine ramak kalmıştı. Yumuşak, kulak okşayan bir sesle, “iyi yırttın, Hollandalı” dedi. Sırtımda bir haz dalgası dolaşıp karnımda toplandı. Reyes doğduğum günden beri bana “Hollandalı” diyordu, ama bunun sebebini henüz öğrenememiştim. Reyes çöl gibiydi; haşin ve güzel, sert ve affetmez, her bir kum tepeciğinin ardında hazine vaatleri, her yüzeyin altında saklı suyun çekiciliği olan bir çöl. Ona bakmak için döndüm. Reyes beni bırakmak istemeyince ona doya doya bakmak için hafifçe geriye kaykıldım. Koyu renk saçları bir kulağının üzerinde kıvrılmış, hafifçe dağılmış, alnına dökülüyordu. Kirpikleri —öyle gürdü ki Reyes daima yeni uyanmış gibi görünürdükahverengi gözlerini gölgeliyordu. Bu gözler yine de muzipçe parlıyordu. Reyes gözlerini üzerimde canının istediği gibi dolaştırdı, ağzıma ulaştığında hafifçe duraksadı, Tehlike ile Will Robinson’m arasındaki çatala inmeye başladı. Sonra gözlerini kaldırıp benimkilere dikti ve o anda kusursuzluğun ne demek olduğunu anladım. Neşeli bir sesle, “Daha iyi görünüyorsun” dedim. O derin, öldürücü olabilecek yaralar tamamen kaybolmuştu. Başım huzur ve endişe karışımı bir duyguyla döndü. Reyes çenemi kaldırdı, boğazımda parmaklarını gezdirdi. Kavrayışı çok güçlüydü. “Bunun için üzgünüm.” “Açıklamak ister misin?” Reyes başını eğdi. “Seni başkası sandım.”