nın anahtarı da bedenine işlenmişti.
Ama babası gururuna yenik düşmüştü. Cenneti istiyordu.
Evrende yaşayan her varlığı tamamen kontrolü altına almak
istiyordu. Tanrı’nın tahtını istiyordu.
Reyes, babasının bütün emirlerini yerine getirmiş, dünyada
cehennemden doğruca cennete açılan bir kapının açılmasını
beklemişti. Kusursuz bir gizlenme ve takip yeteneği olan Reyes,
yeraltı dünyasının kapılarından geçmeyi başarmış, evrenin en
uzak köşelerinde kapılar, aynı şekilde ve nitelikte bin ışık
bulmuştu.
Dünyada
hizmet
etme
ayrıcalığını
elde
etmeyi
bekleyen bin ölüm meleği.
Ama Reyes daha dikkatli bakmış, altın iplikten işlenmiş, pırıl
pırıl parlayan güneşin kızını görmüştü. Beni. Dönüp onu görmüş,
gülümsemiştim. Ama Reyes kaybolmuştu.
Babasının cehenneme dönüp yerimizi bildirmesi emrine karşı
çıkmış, asırlarca benim gönderilmemi beklemiş ve kendisi de
dünyada doğmuş, bildiği her şeyi benim için terk etmişti. Çünkü
insan olarak doğduğu gün, önceden kim olduğunu, ne olduğunu
unutmuştu. Daha da önemlisi, neler yapabildiğini. Benimle
olmak için her şeyden vazgeçmişti, ama kaderin zalimce bir
oyunu onu bir canavarın kollarına atmış, Reyes büyürken
olabilecek en kötü yırtıcının etkisi altında kalmıştı. Reyes yavaş
yavaş geçmişini hatırlamaya başlamıştı. Kim olduğunu. Ne
olduğunu. Ama bundan önce, onu yetiştiren adamı öldürdüğü için
hapse girmişti.
Küvette irkilerek uyandım ve doğruldum. Altımdaki sert ve
kaygan zemin, sert ve kaygan olduğundan avuçlarımın altından
kaydı ve aynı hızla tekrar düştüm. Sertçe, ikinci denememde
ağırdan aldım, etrafıma bakınıp Reyes’ı aradım ve banyoya
kaydırmaz paspas almaya yemin ettim.
Kan yoktu. Mücadele izi de. Reyes da. Ona ne olmuştu? Neden
yaralıydı? Onu düşünmemeye çalıştım. Bunun asıl se