“Tamam. Doğru ya. Bunu söylediğimi unut.”
“Dairemde ölü bir oğlan mı var?”
“Bazen.”
“Her zaman değil.”
Cookie başını salladı, sonra tekrar yürümeye başladı. Ben de
tavşanlı terliklerimle ona yetişmeye çalıştım. Çok fazla enerji
harcadığımı fark edince derin bir nefes aldım. Bunu daha sonra
pasta yiyerek telafi etmeliydim.
“Dairemde ölü bir oğlan olduğuna ve senin bunu bana söy lemediğine inanamıyorum.”
“Seni korkutmak istemedim. Galiba çocuk Amber’a vurgun.”
“Aman Tanrım” dedi Cookie.
“Bak” dedim, ceketini tutarak kadını durdurdum. “Arabayı
eve götürelim, sonra bu işi hallederim. Arabanı burada bırakamayız. Onu çalarlar.”
Cookie’nin gözleri parladı. “Öyle mi düşünüyorsun? Hayır,
dur, belki gidip anahtarları kontağa taksam daha iyi olur.
Bilirsin işte, hırsızın işi kolaylaşır.”
“Hmm, tabii, o da bir fikir.”
Cookie yeni bir amaç hissiyle arabaya doğru ilerledi. Bense
azıcık endişeliydim. Cookie hiç olmazsa doğru yöne gidiyordu.
“Satranç kulübüyle çıplak yüzmeye gittiğim geceyi say mazsak” dedim biraz nefes nefese, “bu hayatımın en yoğun gecesi
oldu.”
Düşünceli
düşünceli
yukarı
baktım,
tökezledim,
yalpaladım, dengemi buldum, sonra bunu yapmayı kendim
istemişim gibi etrafıma bakındım ve “Hayır, sözümü geri alıyorum” dedim. “Sanırım hayatımın en yoğun gecesi, babamın
otuz iki insanın ölümüne neden olan gaz patlam ası gizemini
çözmesine yardım ettiğim geceydi. Olay aydınlatıldığında hepsi
öbür tarafa geçmek istedi. Aynı anda, içimde çalkalanan onca
duyguyla
başa
çıkmak
için
bütün
gece
uğraştım.”
Cookie
adımlarını yavaşlattı, ama bana bakmadı. Onu suçlayamazdım.
Ona küçük oğlandan uzun zaman önce söz