Kaba.
Sonra adamın lisede Neil Gossett’la arkadaş olduğunu hatırladım. Neil’la kısa süre önce tekrar görüşmüştüm; bu bilgiyi
Vaughn’un içinde durduğu buz kalıbını kırmak için kullanmaya
karar verdim. “Ah, bu arada, geçen gün Neil’ı gördüm. Santa
Fe’deki hapishanenin müdür yardımcısı.”
Adam sesinde katıksız bir aşağılamayla, “Neil’ın nerede
olduğunu biliyorum” dedi. “Hepinizin nerede olduğunuzu bi liyorum.” Bana doğru eğildi. “Bundan hiç şüphen olmasın.” Adam
dönüp devriye arabasına doğru yürürken, tam bir dakika
boyunca
geçirdiğim
şokla
kalakaldım.
Cookie
de
adamın
arabasına binip gaza basışını ağzı açık izledi.
“Bagaja bakmadı bile” dedi.
“Bana mı öyle geliyor” dedim adamın uzaklaşan fren lam balarına bakarak, “yoksa adam sapıkça bir şey mi söyledi?” “Ona
ne yaptın ki?”
“Ben mi?” Cookie’nin sözlerinin canımı ne kadar yaktığını
göstermek için elimi göğsüme koydum. “Neden her şeyin be nim
suçum olduğunu düşünüyorsun?”
“Çünkü hep öyle oluyor.”
“Sana söyleyeyim, o adam lisede beni öldürmeye çalıştı. Arazi
aracıyla.”
Cookie inanamıyormuşçasma bana baktı. “Hiç başka bir
ülkeye taşınmayı düşündün mü?”
“Tuhaf ama evet.”
“Bagaj! Ceset!” Arabaya gidip bagajın kilidini açtı.
Üzerine atıldım ve ölü adam beni görmeden bagajı kapat tım.
Cookie geri geri giderek arabadan uzaklaştı ve “Biliyordum”
dedi. “Bagajda ceset var.”
Işaretparmağımı tekrar tekrar dudaklarıma götürerek onu
susturmaya çalıştım ve sarhoş bekârların barda yaptığı gibi
yüksek sesle fısıldadım. “Bagajdaki ceset değil. Ölü bir