ru okuyabiliyordum ve bu adam masumiyet saçıyordu. Bir şeyden
pişmandı, ama bunun sebebi yasadışı bir iş değildi. Muh temelen
karısının gitmesine sebep olduğunu sandığı hayali bir suçtan
dolayı kendini kötü hissediyordu. Her ne oluyorsa, adamın
bununla ilgisi olduğundan şüpheliydim.
ikisine birden kafeye girmelerini işaret ederek, “Haydi”
dedim. “Brad” diye seslendim.
Çocuk yüzünde şeytani bir tebessümle başını açıklıktan
uzattı. “Beni şimdiden özledin, ha?”
“Sözünün eri misin, bunu görmek üzereyiz, yak ışıklı.” Çocuk
kaşlarını kaldırdı ve elindeki spatulayı, bir rock grubunun
davulcusu gibi salladı; belli ki gözü korkmamıştı. “Sen arkana
yaslan ve izle” dedikten sonra geri çekilip kollarını sıvadı. Bu
çocuk çok can yakacaktı. Ardında bırakacağı kan banyosunu
düşününce ürperdim.
Uç kahvaltılık burrito’nun ve yedi fincan kahvenin ardından yalnızca dördünü ben içmiştimhâlâ endişe ve şüpheden ölmek
üzere olan adamın yanında oturuyordum. Adam öyle endişeliydi
ki, kahvaltısını midesinde tutamayacağına bahse girebilirdim.
Adamın pek şansı yoktu.
Bana yakın zamanda Mimi’nin davranışlarındaki değişik liklerden söz ediyordu. “Bu büyük değişimi ne zaman fark et tin?”
diyerek, yaklaşık yüz on ikinci sorumu sordum. Aşağı yukarı.
“Bilmiyorum. Çok yoğun çalışıyordum. Bazen çocuklarım alev
alsa, onu bile fark edeceğimden şüphe ediyorum. Sanırım üç
hafta önceydi.”
“Konu
açılmışken”
dedim
başımı
kaldırıp,
“çocuklarınız
nerede?”
“Ne?” diye sordu Warren bana dönerek. “Ah, kardeşimdeler.”
Bu kesinlikle iyiydi. Adam berbat haldeydi. Norma saye sinde
peçetelerin üzerine not almayı bırakmış, sipariş fişle