zarmış ekmek üzerine haşlanmış şeytan diye... Sen gerçek
kötülüğün ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu.
Kaşlarımı kaldırdım.
“Amerikalılar kötülükten bahsettiğinde, kötü niyetten, zulümden, şiddetten söz ederler. Biz kötülüğü böyle görürüz.”
“Nereye varmaya çalışıyorsun?”
“Kötülük yalnızca iyiliğin, Tanrı’nın yokluğudur.”
Bunu hiç bu şekilde düşünmemiştim. “Yani, Reyes’ın kötü
olmadığını biliyorsun, öyle mi? iyi bir insan olduğunu.”
“Elbette.” Bunu kuş beyinliymişim gibi söylemişti. “Ama
cidden, gerçekten öyle, ha? Onun oğlu?”
“Evet” dedim. İçim hüzün dolmuştu. “Gerçekten öyle.”
“Bu hayatımda duyduğum en havalı şey.”
“Havalı mı?”
Neil sırıttı. “Evet, havalı.”
“Anlamıyorum. Bunun nesi havalı?”
Neil koltuğunda arkaya kaykılarak parmaklarını birbirine
kenetledi. “Geçen hafta buraya geldiğinden beri... Hayır, sözümü
geri alıyorum. Reyes on yıl önce hayatıma girdiğinden beri, her
şeyi sorgular oldum. Kendime gerçekten bizden yüksek bir güç
olup olmadığını sordum. Cennetin var olup olmadığını. Tanrı’nm.
Bunun
sebebinin
kısmen
insanların
yapabildiği
kötülükleri
görmem olduğunu kabul ediyorum. Ama diğer dünyayı, diğer
gerçekliği biraz olsun görmek ve onun ne olduğunu, nerede n
geldiğini bilmemek. Ama şimdi...” Bana takdirle baktı. “Sen tek
kelimeyle Tanrı’ya olan inancımı yeniledin, Charley. Yani, bir
düşünsene. Şeytan’m oğlu gerçekten varsa, Tanrı’nm oğlunun da
var olduğundan emin olabilirsin.”
Başımı iki yana salladım. “Kesinlikle haklısın. Bunu bu kadar
iyi karşılaman beni biraz şaşırttı, o kadar.” “Düşünsene. Isa beni
seviyor.”
Rahatlayarak güldüm, öne eğildim ve “Isa seni seviyor