Sesimdeki
umutsuzluk
adamı
kendine
getirdi,
(«özlerini
kırpıştırdı, kaşlarını soru sorarcasına çattı.
“Hayatında başka hiçbir insana anlatamayacağın bir şey
varsa, o da bu, Neil. Senin bunu bildiğini öğrendiği takdirde
Reyes’m ne yapacağını bilmiyorum. Yani...” döndüm ve düşünceli
düşünceli uzaklaştım. “Sana zarar vereceğini sanmam. Gerçekten.
Ama emin olmamız imkânsız. Son zamanlarda davranışları
bayağı... dengesizleşti.”
“Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordu Neil yine.
“Eh, bayağı büyük bir stres altında, işkence de görüyor.”
“Şeytan’m oğlu?”
“Sen beni dinliyor musun?” diye sordum. Vay be, işleri fe na
batırmıştım. Hem de ne biçim. “Bundan kimseye bahsede mezsin,
kimseye tek kelime edemezsin.” Sonuçları hiç düşünmeden bunu
Cookie’ye anlatarak zaten hata yapmıştım. Şimdi bir de Neil’a
söylemiştim. Neden The New York Times’a ilan verip işi toptan
halletmiyordum? 1-40’a reklam panosu diktirmiyordum? Kıçıma
bu gerçeğin dövmesini yaptırmıyordum?
Neil kendine geldiğinde, “Charley” dedi, “anlıyorum. Tek
kelime etmeyeceğim. Onun neler yapabildiğini biliyorum, unuttun
mu? Gazabına hedef olmaya niyetim yok. Sana söz veriyorum.”
Rahatlayarak derin derin nefes aldım ve tekrar sandalye ye
çöktüm.
Neil üçüncü kez, “Ama bu nasıl mümkün olabil ir?” diye sordu.
Çaresizce omuz silktim. “Ben bile bütün ayrıntıları bilmi yorum, Neil. Sana söylediğim için çok üzgünüm. Gerçekten,
kulağa geldiği kadar kötü değil.”
“Kötü mü?” dedi Neil hayretle. “Bu nasıl kötü olabilir?”
“Hmm...” Bir an durup düşündüm. “Bu hileli bir soru mu?”
“Onun iyi biri olduğunu biliyorum, Charley. Sırf babası kı