Test Drive | Page 170

tim. Neil elini gevşettiğinde kolumu çektim, sonra sıktığım dişlerimin arasından, “Geceleri yatağını ıslatmaya başladığında beni suçlama ama” dedim. Neil, Luann’a tatlı tatlı gülümsedi, sonra kapıyı kapattı. “Tek bir şansın var. iyi bir şey anlatmazsan bir daha gün ışığı göremezsin.” Parmağımla adamın göğsünü dürterek, “Pekâlâ” dedim, “sert oynamak istiyorsan, biz de sert oynarız. Reyes Farrow, Şeytan’ın oğlu.” Bunu söyler söylemez, kelimeler ağzımdan dökülür dökülmez şoka girdim. Ellerimle ağzımı kapattım ve uzunca bir süre öylece durarak boşluğa baktım. Böyle bir sırrı ağzımdan kaçırdığım için Reyes beni öldürecekti. Beni parlak kılıcıyla paramparça edecekti; bundan emindim. Ama, bir dakika. Bunu düzeltebilirdim. Dehşet do lu bakışlarımı Neil’a çevirdim. Adam hâlâ beni hücreye kapatmayı düşünüyor gibiydi. Ellerimi indirip güldüm. Ya da gülmeye çalıştım. Maale sef sesim kulağa boğulan bir köpeğinki gibi geldi, ama sarsılmış, altüst olmuştum. Ancak bir idam mahkûmunun çıkaracağı bir sesle, “Şaka yaptım” dedim. Adamın koluna vurdum, “insan hücre hapsiyle yüz yüze geldiğinde neler yapar, biliyorsun. Çılgınca şeyler söyler.” Oturmak ve adam görmeden kendi aptallığımın dehşetiyle çenemi göğsüme düşürmek üzere döndüğümde Neil, “Şaka yapmadın” dedi. “Pöfff.” Gülümseyerek ona döndüm. “Hem de büyük şaka yaptım. Gerçekten. Şeytan’m oğlu, ha? Pöfff.” Yine güldüm ve oturdum. “Ee, nerede kalmıştık?” “Bu nasıl mümkün olabilir?” Neil sersemlemiş halde masasına yürüdü. “Yani, nasıl?” Kahretsin. Karaya vurmuş bir sazan gibi çırpınınca kendimi ele vermiştim. Tekrar ayağa kalkıp adamın masasının üzerine eğildim. “Neil, cidden, bunu kimseye söyleyemezsin.”