Test Drive | Page 163

“Bu bilgiyi hastaneye kapatılmadan önce mi, sonra mı almak istersiniz, efendim?” Neil dudaklarını düşünceli düşünceli büzdü. Kararını vermiş gibi “Önce” dedi, “kesinlikle önce.” “isimleri hemen öğreneceğim.” Bu kavramı Cookie’ye de öğreteceğime içimden yemin ede rek, “Hemen deyişine bayılıyorum” dedim. “Demek ziyaretçilerin onaylanması gerekiyor?” “Evet.” Neil yine masasının arkasına oturdu. “Mahkûm onu ziyaret etmesini istediği herkesin adını vermek zorunda; sonra o kişi bir başvuru formu doldurmalı, o da onaylanmak üzere devlete teslim edilmeli. Ancak ondan sonra ziyarete gelebilir. Şimdi, bu doğaüstü olayına dönelim” dedi, gözlerinde gizemli bir parıltıyla. “Tamam.” “Sen psişik misin? Farrow’un yaralandığını o yüzden mi biliyorsun?” Hep “ps” harfleriyle başlayan kelimeler kullanıyordu. “Hayır. Tam olarak öyle sayılmaz. Senin kastettiğin anlamda de ğil. Geleceği önceden göremem, sana geçmişi anlatamam.” Neil bana şüpheyle baktığında, “Cidden” dedim, “geçen haftayı bile zar zor hatırlıyorum. Geçmiş sis gibi, hatta daha da bulanık.” “Tamam, o zaman doğaüstü derken neyi kastediyorsun?” Yine ona gerçeği söylemeyi düşündüm, ama bunu yapmaktan hemen vazgeçtim. Onu kaybetmek istemiyordum, ama ona yalan söylemek de istemiyordum. Adam on yıldan uzun bir süredir mahkûmlarla çalışmıştı. Onu kandırmak zordu. Halısının üzerindeki benekli deseni incelerken ne diyece ğimi bulmaya çalıştım. Birine bir şeyin ne kadarını anlatacağım, ne kadarını anlatmayacağım konusundaki tereddüdümden nefret ediyordum. Birine gerçeği söylemenin kötü yanı, o kişinin hayatının geriye dönülmez bir biçimde değişmesiydi. Çoğu insan zaten söylediklerimin tek kelimesine bile inan