“Hayır, yani, sana gerçekten inanıyorum. Bana lastiğinin
patladığını ya da havanın bulutlu olduğunu söylesen inanacağım
gibi. Söylediğin şey, her gün rastlanan bir şeymiş gibi. Sıradan
bir şey. Kafaya takılacak bir şey değilmiş gibi.”
Vay be, liseden beri çok değişmişti. Kastettiğim, bira gö beği ve
seyrekleşen saçları değildi. “Bu kötü mü?”
“Tabii ki kötü. Ben bir hapishanede çalışıyorum, Tanrı aşkına.
Benim dünyamda böyle şeyler olmaz. Ama bedenimin her zerresi
Reyes’m doğaüstü bir varlık olduğunu kabul ediyor. Bu noktada,
hava durumu sunucusunun sözlerinden şüphelenmeyi yeğlerim.”
“Hava durumuna kimse
inanmıyor
ve
sen
artık
benim
dünyamdasın” dedim sırıtarak. “Benim dünyam acayip havalıdır.
Ama sana bunları anlatmamın bir sebebi var.”
Neil bütün dikkatini bana yöneltti, kaşlarını soru sorar gibi
kaldırdı.
“Yardımına ihtiyacım var. Reyes’ı kimlerin ziyaret ettiğini
öğrenmem lazım.”
“Bu bilgiye neden ihtiyacın var?”
“Çünkü onun bedenini bulmalıyım.”
Neil korkuyla, “Öldü mü?” diye bağırdı. Yerinden fırlayıp
masasının etrafından dolaştı, yanıma geldi.
“Hayır, Neil, sakin ol.” Ellerimi teslim olur gibi kaldırdım.
“Ölmedi. Daha doğrusu, öldüğünü sanmıyorum. Ama yakında
ölecek. Bedenini bulmam gerek. Dediğim gibi, yaralı. Hem de
ciddi biçimde.”
“Sen de birinin ona yardım ve yataklık ettiğini düşünüyorsun,
öyl R֓