“Nerede olduğunu bilmiyorum” dedim. Sonra adama tüm
kalbimle güvenmeye karar vererek, “Ama peşinde birilerinin
olduğunu ve yaralı olduğunu biliyorum” diye ekledim.
Söylediğim şey Neil’ı irkiltti. Yüzünde değişik bir ifade
belirmese de —son derece popüler olan poker yüzlerinin uzmanıydıduygularındaki ani kıpırtı sayesinde, hemen o anda
gerçek bir müttefik bulduğumu anladım. Reyes hakkında böyle bir
bilgiye sahip olduğum için bana kızgın değildi, bir suçluyu dize
getirecek yem de istemiyordu. Gözleri, kaçak bir mahkûmu
yakaladığında alacağı övgülerin arzusuyla parlamıyordu.
Hayır. Neil korkuyordu. Reyes’ı gerçekten önemsiyor gibiydi.
Bunu fark etmek beni şaşırttı. Neil her gün yüzlerce mahkûmla
çalışıyordu. Mesleğinden ötürü artık onlara merhamet beslemeyi
bırakmış olmalıydı, insan, hüsranın bile gerçek endişe hislerini
gölgede bırakacağını sanırdı. Ama bunu hissedebiliyordum. Neil
ile Reyes arasındaki bağı hissedebiliyordum. Belki de Neil, Reyes
onca zamandır burada hapis olduğu için, adamın tamamen ins an
olmadığını, insandan öte bir şey olduğunu bildiği için ona
bağlanmıştı. Ne olursa olsun, lisede bana öyle kötü davranmış
olmasaydı onu hemen oracıkta dudaklarından öpebilirdim. Neil’m
bu olayda benim tarafımda, Reyes’m tarafında olduğunu bilmenin
rahatlığı midemdeki gerilimi biraz olsun azaltıyordu.
Neil, “Onun yaralı olduğunu nereden biliyorsun?” derken
adamın içinde savaşan duyguları resmen hissettim. Endişe.
Empati. Dehşet. Bu duygular öne çıktı, boğucu bir duman gibi
içimde fır döndü.
Gözlerimi kırpıştırarak odaklandım. Attığım güven adımının
beni bir kaktüs tarlasına düşürmeyeceğini umarak —çünkü bu
çok acı verici olurdu— “Sana bir şey söyleyeceğim” dedim. “Bir de,
açık fikirli biri gibi davranıyorsun ya?”
Adam neyin peşinde olduğumu merak ederek duraksadı,