Cookie’ye selam verdi, girişte bizi karşılayan ve her ziyaretimde
ona yavru köpeğini öldürecekmişim gibi bakan asistanı Luann’la
konuştu. Kadının kırk küsür yaşını belli eden ve kısa siyah
saçları, koyu renk gözleriyle büyük bir tezat oluşturan solgun bir
teni vardı. Ne zaman içeri girsem bana neden kötü kötü baktığını
merak ederdim hep. Yine de nedenini soracak kadar merak
etmemiştim. Onda sezdiğim tek duygu güvensizlikti, ama onunla
ilk tanışmamı düşündüğümde, bunu kadın Reyes için geldiğimi
öğrenene dek hissetmediğimi fark ettim. Kadın adeta onu korur
gibiydi; birden bunun sebebini merak ettim.
Neil, Luann’a teşekkür etti, sonra ofisine girdi, ikimiz aynı
liseye gitmiştik, ama yollarımız neredeyse hiç kesişmemişti.
Çoğunlukla Neil pisliğin teki olduğu için. Neyse ki hapishane
hayatı onu olgunlaştırmıştı. Ve Reyes on yıl önce buraya ilk kez
geldiğinde vuku bulan bir olaydan, yani hapishanedeki en
öldürücü üç çete üyesinin on beş saniyede can vermesinden ötürü
Neil’m Reyes hakkında azıcık bilgisi vardı. Neil her ne gördüyse,
adamdan etkilenmişti. Ve beni de, söylediklerim kulağa ne kadar
delice gelirse gelsin hepsine inanacak kadar tanıyordu. Şizoidden
tutun
Kanlı
Mary’ye
kadar
her
tür
isimle
anıldığım
lise
yıllarında, durum farklıydı. Bana Kanlı Mary demeleri tuhaftı,
çünkü beni neredeyse hiç kanla kaplı görmemişlerdi. Ama şimdi
Neil’m
yeteneklerime
duymaya
başladığı
inançtan
faydalanabilirdim; kendimi haklı göstermek için bu inanca bel
bağlamıştım.
Neil ofise girdi, bana bilmiş bir bakış attıktan sonra masasının
arkasına yerleşti, içki içmeye düşkün olduğu halde hâlâ iyi bir
vücudu olan Neil eski bir atletti; bu arada saçları da dökülmeye
başlamıştı.
Hemen sadede geldi. “Onu gördün mü?” Şu an için aklında
işten başka bir şey yoktu. Bu da benim işime yarardı. Hem
adamın Reyes’m nerede olduğunu öğre nmek istemesi şaşırtı