“Tamam. Bekle, hemen bir duş alayım.”
“Ben de alacağım. Sanırım yağ gibi kokuyorum.”
Kapıyı kapatırken, “Kahveyi unutma” dedi.
Duşa girmeden önce ev arkadaşım Bay Wong’a selam ver dim.
Ama yine yalnız değildim. Su tam ısınırken, Bagajdaki Ölü
belirdi. Duvara yaslanıp bütün gücümle iterek adamı def etmeye
çalıştım, ama o kıpırdamadı bile. Delileri nasıl kova cağımı
kesinlikle öğrenmem gerekiyordu. Duştan sonra üzerime bir
eşofman geçirip kahveyi koydum. Ne kadar uğraşsam da,
Roket’in kardeşinin Reyes hakkında söylediklerini aklımdan
atamıyordum. Yani, ölüm getiren mi? Cidden mi? Kim öyle
konuşurdu ki?
Bay Kahve’nin düğmesine basar basmaz, cayır cayır bir ateş
beni arkamdan etkisi altına aldı. Bir an durup bu his sin tadını
çıkardıktan sonra arkamı döndüm. Reyes iki elini iki yanımdan
uzatıp tezgâha koymuştu. Geriye yaslanıp ona bakmaktan başka
bir şey yapmamanın zevkine vardım. Reyes’m dolgun dudakları,
muhtemelen onun en şehvetli ye riydi. Davetkâr. Öpülesi. Bir de
irislerinin içindeki altın rengi ve yeşil beneklerin ona kıyasla
parlamasına sebep olacak kadar gür ve koyu renk kirpiklerle
çevrili kahverengi gözleri vardı. Bunlar her kızın fantezilerini
süslerdi.
Reyes’m benden hiç kaçırmadığı, kararlılık dolu gözleri
benimkileri esir alırken parmakları eşofmanımın ipini tutup çekti.
Sonra Reyes, şekerci dükkânındaki bir çocuk gibi ağzı ma baktı
ve parmaklarını belimde dolaştırarak eşofmanımın lastiğini
gevşetti. Benimkine değen teni her zamanki gibi ka vurucuydu;
bunun nedeninin onun cisimsiz ama canlı olması mı, yoksa
cehennem ateşlerinde doğması mı olduğunu merak ettim. Gerçek
anlamıyla.
“Bugün hakkında bazı şeyler öğrendim.”
Parmakları aşağı kayarak bir ürpertiyle titrememe sebep oldu.
“Öyle mi?”