Böyle giderse çabucak bir yere varamayacaktım. Gücümü son
zerresine kadar kullanarak eğildim, Reyes’m yanından geçtim,
kanepeye doğru gittim. Reyes iç çektiğinde, “Geliyor musun?”
diye sordum.
Ben otururken gözleriyle beni takip etti. Karnımda hâlâ
parmaklarının ısısını hissedebiliyordum. O parmakların da ha
aşağı inmesini ne kadar istesem de, sahipleriyle konuşmam
gerekiyordu.
Reyes bir iki saniye sonra oturma odama girdi —hemen hemen
iki adımdasonra köşede duran Bay Wong’u fark etti. Dönüp
kaşlarını çatarak adamı süzdü. “Ölü olduğundan haberi var mı?”
“Hiçbir fikri yok. Duyduğuma göre, insan bedenin ölürse
deccal olacakmışsın.”
Reyes sustu, çenesini kastı, sonra başını çivinin tam ucu na ne
kadar sert vurduğumu merak etmeme sebep olan bir tavırla eğdi.
Fazla merak etmeme gerek kalmadı.
“Ben bu yüzden yarat ıldım.”
içimde kabaran korku derinden geliyordu ve kontrol edilemezdi.
Reyes başını kaldırıp bana baktı. “Şaşırdın mı?”
“Hayır. Birazcık” dedim.
“Hiç profesyonel sporcu olmak isteyen, ama yeterince ye tenekli olmayan biriyle tanıştın mı?”
Konu aniden değişince alnımı kırıştırdım. “Hmm, şey, bir
zamanlar profesyonel bir beysbolcu olmak isteyen birini ta nırdım.
Denemelere falan katılmıştı.”
“Şimdi evli mi?”
Yine ne düşündüğünü merak ederek, “Evet” dedim, “iki
çocuğu var.”
“Oğlu var mı?”
“Evet. Bir de kızı var.”
“Sana sorayım. Oğlu ne yapıyor?”