bu bakışın ağırlığından nefesim kesildi. “Adamın onu tehdit
ettiğini sandım. Gerçekten, bir insan ne kadar aptal olabilir?
Adam beni uyarmaya, bilmediğim bir şeyler olduğunu söyle meye
çalıştı, bense ona bağırdım. Onu mahkemeye vermek ten...
öldürmeye kadar her şeyle tehdit ettim.” Sonra kendi kendine
konuşur gibi “Tanrım, ne yaptım ben?” dedi.
Hemen Warren’in bu işin sonucunda iki şeye ihtiyacı ola cağına kanaat getirdim: iyi bir avukata ve iyi bir terapiste.
Zavallı ahmak. Kadınlar kendilerine bu kadar bağlı birini bulmak
için adam keserlerdi.
“Adam hakkında başka ne biliyorsun?” diye sordum. Ada mın
geçmişini bir şekilde araştırmış olmalıydı.
“Hiçbir şey. Fazla değil, neyse.”
“Tamam, ne öğrendiysen anlat.”
Adam bir omzunu umutsuzlukla kaldırarak, “Gerçekten” dedi,
“Mimi ben adamla yüzleştikten hemen sonra kayboldu. Pek bir
şey bilmiyorum.”
“Sen onun adamla kaçtığını mı düşündün?”
Warren yumruklarını sıktı. “Aptal olduğumu söyledim size.”
Dişlerini kendine duyduğu nefretle gıcırdattığını duyar gibi
oldum. “Mimi’nin onu nereden tanıdığını öğrendin mi?” Adam
uzun uzun iç çektikten sonra itiraf etti. “Evet, aynı liseye
gitmişler.”
Kafamda bir kumar makinesinin zilleri çaldı. Onlarınki ne
biçim bir liseydi? “Warren” diyerek adamın dikkatini tekrar
kendime çektim, “anlamıyor musun?”
Adam soru sorar gibi alnını kırıştırdı.
“Karınla aynı liseye giden iki kişi öldü, karın da kayıp.”
Adam gözlerini kırpıştırdı; nihayet jetonu düşmüştü. “Karın
hiç lise yıllarından bahseder miydi?” diye sordum. Adam her
şeyin cevabını bulmuş gibi, “Hayır” dedi. “Kahretsin.”
“Hayır, anlamıyorsunuz. Albuquerque’ye taşınmadan ön-