sıyla oynadım. “Roket iyi mi?”
Kız omuz silkti. “Evet, biraz korkmuş, o kadar.”
Kahretsin. Reyes bazen pisliğin teki olabiliyordu. Kahro lası
deccaller. Aklıma bir fikir geldi. “Ee, peki kız kardeşinin adı
ne?”
Kız dudaklarını büküp bana dik dik baktı. “Sen beni hiç
dinliyor musun?”
Bu sefer ne yapmıştım? “Ne?”
“Sana söyledim ya. Kızın adı Mavi.”
“Ah, gerçekten mi?”
Kız başıyla onayladı.
“Adı Mavi, öyle mi?”
Kız kollarını kavuşturdu -yineve herhalde bu kez iyice
anlayayım diye, başını ağır ağır salladı.
“Kızın bir soyadı olabilir mi, acaba?” Ukala.
“Evet. Sümbül.”
Derin bir nefes aldım. Yine bir takma ad. “Mavi Sümbül, ha?”
Eh, bu soruşturmama hiçbir şey katmıyordu. Roket Adam ve
Mavi Sümbül. Şahane. Ama, bir dakika. Şimdi elimde bir Roket
Adam, bir Mavi Sümbül, bir de deccal vardı. Charley Diyarı’mn
ilginç olmadığı söylenemezdi.
Hiç de incinmemiş olmama rağmen, “Ee, Mavi Sümbül ne den
benimle tanışmak için dışarı çıkmıyor?” diye sordum.
“Gerçekten mi?” Kız bana yarı saçmalıyormuşum, yarı geri
zekâlıymışım gibi baktı. “Sen ölüp ağabeyinle sonsuza kadar
takılmak için Dünya’da kalmak istesen, evrende seni öbür tarafa
gönderebilecek tek kişiyle tanışmak ister miydin?”
Kız haklıydı.
Taft konuşmasını bit irip yanımıza geldi. “O burada mı?” diye
sorup etrafına bakındı. Hep etraflarına bakmırlardı. Se bebinden
emin değildim.
“Hem de etiyle kemiğiyle” dedim. “Tabii mecazi konuşuyo rum.”