Kız bir külah dondurma sipariş eder gibi, “Nihai silah” de di,
“ölüm getiren.”
“Ah, kahretsin.”
“Deccal.”
“Lanet olsun.”
“O gelmiş geçmiş bütün iblislerden ve meleklerden daha
güçlü. Zaman-uzay sürekliliğini istediği gibi eğip bükebilir,
bütün evreni ve içindeki her şeyi yok edebilir.”
Kızı susturmak için elimi kaldırıp, “Tamam, anladım” de dim.
Birden nefes almakta güçlük çektim. Sormam gerekiyordu. Bu
kolay, dünyayı yıkmayacak türden bir şey olamaz dı. Ah, hayır.
İlla kıyametin kopması, korkunç bir şeylerin olması gerekiyordu.
Eh, bu berbattı. Bununla nasıl mücadele edeceğim konusunda
hiçbir fikrim yoktu. Ama Reyes’m bedenini bulmak şart olmuştu.
“Beş dakikada bayağı çok şey öğrenmişsin.”
“Herhalde” dedi kız omuz silkerek.
Vitesimi boşa aldım, sonra inkâr moduna geçerek ÇT’ye
baktım. “Ee, Roket’in gerçek adını öğrendin mi?"
Kız, “Evet” derken parmak uçlarını kazağımın kolunda
gezdirdi. Bu rahatsız ediciydi.
Yine saniyelerce bekledim. “Ee?”
“Ne, ee?”
“Roket’in adı.”
“Ne olmuş ona?”
Derin nefesler. Derin, sakinleştirici nefesler. Sakin sakin de rin derin nefes alarak, “Balkabağım” dedim, “Roket’in adı ne?”
Kız bana delirmişim gibi baktı. “Roket işte. Başka ne ola cak?”
Dişlerimi sıktım. Kızın iri, masum gözleri, yayı andıran
ağzının kusursuz kıvrımları olmasa, onun içindeki iblisi he men
oracıkta çıkarırdım. Eh, bunu nasıl yapacağımı biliyor olsaydım
tabii ki. Başımı eğdim, blucinimdeki bir ip parça